Facebook Takip edebilirsiniz

31 Mayıs 2011 Salı

"Damga Vergisi Nedir?" "DAMGA VERGİSİNİN MÜKELLEFİ" "DAMGA VERGİSİ NE ŞEKİLDE ÖDENİR" "DAMGA VERSİNDE SORUMLULUK "




Damga Vergisi Nedir

Damga vergisinin kanuna ekli I sayılı tabloda yer alan kağıtlar damga vergisine tabidir. I sayılı tabloda yer almayan kağıtlar damga vergisine tabi değildir. 

  Kağıt kavramı yazılıp imzalanmak veya imza yerine geçen bir işaret konmak sureti ile düzenlenen ve herhangi bir hususu ispat ve belli etmek için ibraz edilecek belgeleri ifade eder. Yani diğer bir anlatımla;
 
1-      İbraz edilebilir olması lazım
2-      İmzalanabilir yada imza yerine geçen ibareler olacaktır.
3-      Hüküm içerecektir.

DAMGA VERGİSİNİN MÜKELLEFİ
Damga vergisinin mükellefi o kağıtları imzalayandır.

İmza atan taraflardan biri muaf veya resmi daire ise damga vergisinin mükellefi diğer kişi olacaktır.

Damga vergisine konu olan sözleşme kaç nüsha hazırlanırsa o kadar damga vergisi ödenir. ( Suret veya fotokopi damga vergisine tabi değildir) 

İdareye sözleşmeyi ibraz eden damga vergisini ödemekle yükümlüdür.  

(Damga vergisine konu olan sözleşmenin aslı kimde ise dava hakkı onundur.)

Bir sözleşme Anonim Şirket ve şahıs arasında yapılmışsa Anonim Şirket damga vergisi mükellefi olduğu için Vergi Dairesi Anonim Şirketi kabul eder.

Yurt dışında imzalanan kağıdın hükmü yurt içinde uygulanıp faydalandırılırsa bu işlem damga vergisinde tabidir.

DAMGA VERGİSİ NE ŞEKİLDE ÖDENİR
Damga vergisi 2 şekilde ödenir.
1-      Nispi Şekilde      (binde 8,25)
2-      Maktu şekilde   (30,00 TL)
Sözleşmede değer yoksa damga vergisi maktu alınır, değer varsa nispi alınır.
Damga vergisi;  basılı damga konulması, makbuz şeklinde yada istihkaktan mahsup edilerek ödenir.

DAMGA VERSİNDE SORUMLULUK
24. Maddeye istinaden Vergiye tabi kağıtların damga vergisi hiç ödenmemiş veya eksik ödenmişse imzalayanlar bu vergiden müteselsilen sorumludur.

Yurt dışında imzalanan sözleşmeler  Türkiye de ibraz edilirse damga vergisi Türkiye de ödenir. Mad.1

DAMGA VERGİSİNDE İSTİSNA
Bu Kanuna ekli (2) sayılı tabloda yazılı kağıtlar Damga vergisinden müstesnadır.
28.01.2011

Sertaç TOK
sertac@sertactok.com
www.malibakis.com

twitter.com/vergivekanunla
http://vergikanunhaberleri.blogspot.com/

Şirketlerde Resen Terk ve Sonuçları "Maliye Bakanlığı, yetkisini kullanarak 17.04.2009 tarih ve 2009/3 seri nolu Uygulama iç genelgesi ni yayınlayarak genelgeye göre resen vergi kaydı terkin edilen mükelleflerin, tasfiyeye girmesi halinde mükellefiyet kayıtlarının resen terkin tarihinden itibaren değil"

Şirketlerde Resen Terk ve Sonuçları
İşi bırakan mükellefler işi bıraktıklarını VUK 160 maddesi gereği, vergi dairesine bildirmeye mecburdurlar denilmektedir.

İşi bırakmasına rağmen işi bırakmayı bildirmeyen mükellefler ile ilgili olarak

Yine aynı maddede
 (5228 sayılı Kanunun 6\'ıncı maddesiyle değişen fıkra) İşi bırakma bildiriminde bulunmayan bir mükellefin işi bıraktığının tespit edilmesi veya yapılan araştırma ve yoklamalar sonucunda bilinen adreslerinde bulunamaması ve başka bir adreste faaliyetine devam ettiğine dair bilgi edinilememesi veya başkaca bir ticarî, ziraî ve meslekî faaliyeti olmadığı halde münhasıran sahte belge düzenlemek amacıyla mükellefiyet tesis ettirdiğinin vergi incelemesine yetkili olanlarca düzenlenen rapor ile tespit edilmesi ve mükellefiyet kaydının devamına gerek görülmediğinin raporda belirtilmesi halinde, mükellef (matrahlı veya matrahsız beyanname verenler dahil) işi bırakmış addolunur ve mükellefiyet kaydı vergi dairesince terkin edilir.

Bu durum, ilgili kamu kurum ve kuruluşu ile kamu kurumu niteliğindeki meslek üst kuruluşuna da bildirilir.(**)

Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usulleri belirlemeye Maliye bakanlığı yetkili kılınmıştır. Denilerek vergi dairesine resen terk yetkisi verilmiştir. Maliye bakanlığı da yasadan gelen bu yetkisini kullanarak

2004/13 seri nolu uygulama iç genelgesi ile. Mükellefiyet kayıtları terkin edilen mükellefler hakkında nasıl işlem yapılacağı bu genelgenin F) bölümünde açıklanmıştır.

Bu İç Genelgede yer alan esaslara uygun olarak mükellefiyet kaydı terkin edilen mükelleflerden, faaliyetine başka bir adreste devam ettikleri veya yeniden faaliyete geçtikleri ya da tasfiyeye tabi tutuldukları öğrenilenlerin mükellefiyet kaydı, yeniden ihdas edilecektir.
2004/13 seri nolu genelge uyarınca mükellefiyet kaydı resen terkin edilen şirketler tasfiye kararı alırlarsa mükellefiyetleri sanki hiç terkin işlemi yapılamamış gibi ilk terkin tarihinden itibaren yeniden tesis edilecektir. denilmektedir.

Bu şu anlama gelmektedir 2008 yılında resen terki yapılan bir mükellef Mart/ 2010 yılında tasfiye kararı alıp bunu tescil ettirir ise bu durumu vergi dairesine bildirerek (2008 -2009 ve 2010 yıllarına ait)  tescil tarihine kadar olan bütün beyan ve bildirimleri yapacaklardı ve daha önce yapılmayan bu beyan ve bildirimler ile ilgili altından kalkılamayacak cezalara muhatap olmakta idiler.

 Bu genelgenin mağduru olan mükellefler in bakanlığa başvurması üzerine bu uygulamaya son verilmiştir.

Maliye Bakanlığı, yetkisini kullanarak 17.04.2009 tarih ve 2009/3 seri nolu Uygulama iç genelgesi ni yayınlayarak  genelgeye göre resen vergi kaydı terkin edilen mükelleflerin, tasfiyeye girmesi halinde mükellefiyet kayıtlarının resen terkin tarihinden itibaren değil; tasfiyeye tabi tutuldukları tarihten itibaren yeniden tesisi edileceğini, beyanname ve bildirimlerin bu tarihten itibaren verilmesinin zorunlu olacağı bildirilmiştir.

Sonuç olarak resen terk i yapılan şirketlerin tasfiye ye girmesi halinde mükellefiyet tesisi resen terk tarihinden itibaren değil 2009/3 seri nolu iç genelge uyarınca tasfiyenin başladığı tarihten itibaren yapılacaktır.

Yukarıdaki örneği bu genelgeye göre uygularsak 2008 yılına resen terki yapılan bir mükellef Mart/2010 yılında tasfiye kararı alıp bunu tescil ettirir ise tescilin yapıldığını vergi dairesine bildirerek tescilin yapıldığı tarihten itibaren vergi dairesine bildirimlerini yapacak. Mart/2010 tarihinden önceki aylarla ilgili beyan ve bildirimde bulunmayacaktır.
Şirket ortakları vergi dairesinden resen terk yapılınca şahıs firmaları gibi şirketin tamamen kapandığını düşünmektedirler.
TTK kanunu gereği Şirket tasfiyeye sokulup tasfiye bitmediği sürece şirketin tüzel kişiliği devam etmektedir.                         Şirketin tüzel kişiliği devam ettiği için de şirket ortaklarının Bağ kur kayıtları devam etmekte, Şirket ortakları emekli ise emekli maaşlarından sosyal güvenlik destek primi kesintileri devam etmekte, Şirketin ve Şirket Ortaklarının ticaret odası ve ticaret sicilindeki yükümlülükleri devam etmektedir.
Şirket ortaklarının ileride çok büyük maddi külfetlerle karşılaşmamaları için, mali müşavirliğini yaptığımız şirketlerden Resen terki yapılanlar varsa mükelleflerin mağdur olmamaları için bu sorumluluklarının hatırlatılmasında fayda vardır.
Hayat standardından kurtulmak için kurulan, iflas edipte şirketini tasfiyeye sokacak parayı bulamayan binlerce şirketin bulunduğu gerçeğini dikkate alarak İlgili Bakanlıkların bu konuya bir çözüm bulması gerekmektedir.
04.02.2011

Ali FARSAK www.malibakis.com/

twitter.com/vergivekanunla
http://vergikanunhaberleri.blogspot.com/

Matrah Artırımlarının muhasebeleştirilmesi ..? "6111 sayılı kanunda matrah arttırımlarıyla ilgili bazı maddeleri aşağıda tekrar belirttim. Bu maddelere dikkatle baktığımız zaman artırılan rakamlar ilgili firmalar için KKEG hükmündedir. "

Matrah Artırımlarının muhasebeleştirilmesi ..?


6111 sayılı kanunda matrah arttırımlarıyla ilgili bazı maddeleri aşağıda tekrar belirttim.  Bu maddelere dikkatle baktığımız zaman artırılan rakamlar ilgili firmalar için KKEG hükmündedir.


Muhasebeleştirmeyide bu açıklama doğrultusunda yapmamız gerekecek: İster nazım hesaplarda ister 689 hesapda takip edin arkadaşlar karar sizlerin.

Katma değer vergisinde artırım 
  • Madde 7-




Matrah ve vergi artırımına ilişkin ortak hükümler
  • Madde 9-

(1) Bu Kanunun 6 ncı, 7 nci ve 8 inci maddelerine göre;

b) Hesaplanarak veya artırılarak ödenen vergiler, gelir veya kurumlar vergisi matrahlarının tespitinde gider veya maliyet unsuru olarak kabul edilmez; indirim, mahsup ve iade konusu yapılmaz.
c) Artırılan matrahlar nedeniyle geçici vergi hesaplanmaz ve tahsil olunmaz.

KAYNAK 31 Mayıs 2011 Salı, 21:23 tarihinde M u H a S e B e S e L tarafından eklendi
http://www.facebook.com/notes/m-u-h-a-s-e-b-e-s-e-l/matrah-art%C4%B1r%C4%B1mlar%C4%B1n%C4%B1n-muhasebele%C5%9Ftirilmesi-/10150200018729294

twitter.com/vergivekanunla 
http://vergikanunhaberleri.blogspot.com/

TTK’nın Denetime İlişkin Hükümlerinin Değerlendirilmesi


TTK’nın Denetime İlişkin Hükümlerinin Değerlendirilmesi

Tarih: 31.05.2011
1.      GİRİŞ
Bilindiği gibi TTK, 6102 sayılı kanun olarak 14.02.2011 tarih ve 27846 sayılı resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Kanunun ticaret hayatına getirdiği birçok yenilik bulunmaktadır. Kuşkusuz bunlardan en önemlileri de muhasebe ve denetim uygulamalarına getirilen yeniliklerdir. Bu yazıda TTK’nın denetim uygulamalarına getirdiği yenilikler ele alınmıştır.
Kanunun ikinci kitabının dördüncü kısmı anonim şirketlere, bu kısmın da üçüncü bölümü denetlemeye ilişkin olup toplam 10 maddede ele alınmıştır. Söz konusu maddelerde denetçinin seçimi, görevden alınması, denetçi olabilecekler, ibraz yükümü, denetim raporu, görüş yazıları, denetçilerin sır saklamadan doğan sorumluluğu, şirket ile denetçi arasındaki görüş ayrılığı ve topluluk ilişkileri için özel denetçi denetimine ilişkin düzenlemeler yapılmıştır. Kanunun 635. maddesine göre A.Ş.’ler için geçerli olan denetimle ilgili hükümlerin tamamı limited şirketler için de geçerlidir.
TTK’da denetçi üç ayrı şekilde tanımlanmıştır. Kanunun farklı maddelerinde denetçiden, işlem denetçisinden ve özel denetçiden bahsedilmektedir. 554. maddeye göre şirketin ve şirketler topluluğunun yılsonu ve konsolide finansal tablolarını, raporlarını, hesaplarını denetleyen kişi denetçi; şirketin kuruluşunu, sermaye artırımını, azaltılmasını, birleşmeyi, bölünmeyi, tür değiştirmeyi, menkul kıymet ihracını veya herhangi bir diğer şirket işlem ve kararını denetleyen kişi ise işlem denetçisi ve özel denetçiler.
Kanun genel olarak değerlendirildiğinde denetim; anonim şirketin ve şirketler topluluğunun finansal tablolarının denetçi tarafından, uluslararası denetim standartlarıyla uyumlu Türkiye Denetim Standartlarına göre denetlenmesidir. Denetim sürecinde yönetim kurulunun yıllık faaliyet raporu içinde yer alan finansal bilgilerin, denetlenen finansal tablolar ile tutarlı olup olmadığı ve gerçeği yansıtıp yansıtmadığı araştırılır. Şirketin ve topluluğun finansal tabloları ile yönetim kurulunun yıllık faaliyet raporu, denetim raporunun sunulmasından sonra değiştirilmişse ve değişiklik denetleme raporlarını etkileyebilecek nitelikteyse, finansal tablolar ile yıllık faaliyet raporu yeniden denetlenir. Kanunda denetim o kadar önemsenmiş durumdadır ki denetimden geçmemiş finansal tablolar ile faaliyet raporunun düzenlenmemiş hükmünde olacağı belirtilmiştir (Madde 397).
 
2.      DÜZENLEMENİN KAPSAMI
Düzenleme kapsamında denetimden kastedilen şirketin ve topluluğun finansal tabloları ile faaliyet raporunun denetimidir. Bunun yanında; envanter, muhasebe, iç denetim ve riskin erken teşhisi ve yönetimine ilişkin çalışmalar da denetim kapsamında sayılmıştır (madde 398). Kanunun 378. maddesine göre; pay senetleri borsada işlem gören şirketlerde yönetim kurulu, şirketin varlığını, gelişmesini ve devamını tehlikeye düşüren sebeplerin erken teşhisi, bunun için gerekli önlemler ile çarelerin uygulanması ve riskin yönetilmesi amacıyla, uzman bir komite (riskin erken teşhisi komitesi) kurmak, sistemi çalıştırmak ve geliştirmekle yükümlü tutulmuştur. Diğer şirketlerde ise denetçinin gerekli görüp bunu yönetim kuruluna yazılı olarak bildirmesi durumunda bu komite derhal kurulacaktır. Söz konusu komite, yönetim kuruluna iki ayda bir rapor vererek yukarıda bahsedilen konularla ilgili durum değerlendirmesi yapacak, varsa tehlikelere işaret edecek ve çare gösterecektir. Ayrıca raporun bir nüshası denetçiye de gönderilecektir.
Denetim yapılırken finansal tablolar Türkiye Muhasebe Standartlarına, kanuna ve esas sözleşmenin finansal tablolara ilişkin hükümlerine uygun olup olmadığı açısından incelenecektir. Denetim çalışması Türkiye Denetim Standartları Kurulu ve Sanayi ve Ticaret Bakanlığı (Geçici madde 2 ve 3) tarafından belirlenen esaslara göre, denetçilik mesleğinin gerekleri, meslek etiği, mesleki özene uygun şekilde yerine getirilecektir. Kaldı ki bu şartlar Genel Kabul Görmüş Denetim Standartlarında da belirtilmiştir.
            Kanunun 515. maddesinde finansal tabloların, Türkiye Muhasebe Standartlarına göre şirketin malvarlığını, borç ve yükümlülüklerini, öz kaynaklarını ve faaliyet sonuçlarını tam, anlaşılabilir, karsılaştırılabilir, ihtiyaçlara ve isletmenin niteliğine uygun bir şekilde; şeffaf ve güvenilir olarak; gerçeği dürüst, aynen ve aslına sadık surette yansıtacak şekilde çıkarılması gerektiğinin altı çizilmiştir. Topluluğun finansal tablolarının denetiminden sorumlu olan denetçi, topluluğun konsolide tablolarına alınan şirketlerin finansal tablolarını, özellikle konsolidasyona bağlı uyarlamaları ve mahsupları incelecektir. Bu bağlamda denetim, finansal tabloların şirketin ve topluluğun, malvarlıksal ve finansal durumuna uygun olarak yansıtılıp yansıtılmadığını, yansıtılmamışsa sebeplerini, dürüstçe belirtecek şekilde yapılmalıdır.
Denetçi, yönetim kurulunun şirketi tehdit eden veya edebilecek nitelikteki riskleri zamanında teşhis edebilmek ve risk yönetimini gerçekleştirebilmek amacıyla riskin erken teşhisi komitesini kurup kurmadığını inceleyecektir. Böyle bir sistem varsa bunun yapısına, komitenin uygulamalarına ilişkin görüşün yazılacağı risk denetimi raporu yönetim kuruluna denetim raporuyla birlikte verilecektir. Risk denetim raporunun içeriği ve esaslar Türkiye Denetim Standartları Kurulu ve Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından belirlenecektir.
 
3.      DENETÇİNİN SEÇİMİ VE GÖREVDEN ALINMASI
Denetçi, şirket genel kurulunca; topluluk denetçisi, ana şirketin genel kurulunca seçilecektir. Denetçinin, her faaliyet dönemi bitmeden ve her halde görevini yerine getireceği faaliyet dönemi bitmeden seçilmesi şarttır. Yönetim kurulu seçimden sonra denetim görevinin hangi denetçiye verildiğini ticaret siciline tescil ettirir ve Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi ile internet sitesinde ilan eder. Konsolidasyona dahil olan ana şirketin finansal tablolarını denetlemek için seçilen denetçi, başka bir denetçi seçilmediği takdirde, topluluk finansal tablolarının da denetçisi kabul edilir (madde 399).
Yönetim kurulu veya sermayenin yüzde onunu, halka açık şirketlerde esas veya çıkarılmış sermayenin yüzde beşini oluşturan pay sahipleri ister, denetçinin şahsına ilişkin haklı bir sebep bulunur, özellikle denetçinin bağımsız ve tarafsız davranmadığı yönünde bir kuşku ortaya çıkarsa şirketin merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesi başka bir denetçi atayabilir.
Denetçinin seçiminin Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde ilanından itibaren üç hafta içinde, denetçinin seçimine genel kurulda karşı oy vererek tutanağa geçirtmiş ve seçimin yapıldığı genel kurul toplantısı tarihinden itibaren geriye doğru en az üç aydan beri şirketin pay sahibi olanlar görevden alma ve yeni denetçi atama davası açabilirler.
Faaliyet döneminin dördüncü ayına kadar denetçi seçilememişse, yönetim kurulunun, her bir yönetim kurulu üyesinin veya herhangi bir pay sahibinin istemi üzerine şirketin merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesi tarafından denetçi atanır. Yine benzer şekilde seçilen denetçi görevi reddederse, sözleşmeyi feshederse, görevlendirme kararı iptal edilirse, butlan olursa, denetçi kanuni sebeplerle veya diğer herhangi bir nedenle görevini yerine getiremezse veya görevini yapmaktan engellenirse de şirketin merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesi tarafından yeni denetçi atanacaktır. Mahkemenin kararı kesin olup denetçi ücret ve muhtemel giderler mahkemece belirlenecek ve mahkeme veznesine yatırılacaktır.
Denetçi denetleme sözleşmesini, sadece haklı bir sebep varsa veya kendisine karşı görevden alınma davası açılmışsa feshedebilir. Denetçi sözleşme feshini yazılı ve gerekçeli olarak yapmalıdır. Fesih tarihine kadar elde edilen sonuçlar denetim raporu ile genel kurula sunulur. Kanunda, denetim görüşüne ilişkin fikir ayrılıkları, denetimin şirket tarafından sınırlandırılması veya görüş bildirmekten kaçınma haklı sebep alarak kabul edilmemiştir.
Şirketin yönetim kurulu, finansal tabloları ve yönetim kurulunun yıllık faaliyet raporunu düzenlettirip onaylayarak, denetçiye verir. Yönetim kurulu, şirketin defterlerinin, yazışmalarının, belgelerinin, varlıklarının, borçlarının, kasasının, kıymetli evrakının, envanterinin denetlenebilmesi için denetçiye gerekli kolaylığı sağlamakla yükümlüdür.
Kanunda işlem denetçisi ile ilgili çok fazla açıklama bulunmamakla birlikte kanunda veya esas sözleşmede aksi öngörülmemişse, işlem denetçisi genel kurul tarafından atanır ve görevden alınır.
 
4.      KİMLER DENETÇİ OLABİLİR?
TTK’da kimlerin denetçi olabilecekleri kanunun 400. maddesinde ayrıntılı olarak açıklanmıştır. AŞ’lerde denetçi olarak ortakları yeminli mali müşavir veya serbest muhasebeci mali müşavir unvanını taşıyan bir bağımsız denetim şirketi seçilebilir. Eğer bir şirket orta ve küçük ölçekli anonim şirket ise, bir veya birden fazla yeminli mali müşaviri veya serbest muhasebeci mali müşaviri denetçi olarak seçebilirler. Bağımsız denetim şirketinin kuruluş ve çalışma esasları ile denetçinin nitelikleri Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından hazırlanan ve Bakanlar Kurulunca yürürlüğe konulacak bir yönetmelikle düzenlenecektir.
Denetim şirketi rotasyonu kanunda düzenlenmemiş bunun yerine ilgili şirketi denetleyen denetçinin değiştirilmesi hükme bağlanmıştır. Buna göre bir bağımsız denetim şirketinin görevlendirdiği denetçi, yedi yıl arka arkaya ilgili şirket için denetim raporu vermişse, o denetçi en az iki yıl için değiştirilecektir. Denetçi, denetleme yaptığı şirkete, vergi danışmanlığı ve vergi denetimi dışında danışmanlık veya hizmet veremez, bunu bir yavru şirketi aracılığıyla da yapamaz.
İlgili maddede denetçi olmaları uygun görülmeyenler de açıklanmıştır. Buna göre aşağıdaki hallerden birinin varlığında, yeminli mali müşavir, serbest muhasebeci mali müşavir, bağımsız denetim şirketi ve ortaklarından biri ve bunların ortaklarının yanında çalışan veya mesleği birlikte yaptıkları kişi veya kişiler, ilgili şirkette denetçi olamazlar. Bunlar;
·        Denetlenecek şirkette pay sahibiyse,
·        Denetlenecek şirketin yöneticisi veya çalınanıysa veya denetçi olarak atanmasından önceki üç yıl içinde bu sıfatı taşımışsa,
·        Denetlenecek şirketle bağlantısı bulunan bir tüzel kişinin, kanuni temsilcisi, yönetim kurulu üyesi, yöneticisi veya sahibiyse ya da bunlarda yüzde yirmiden fazla paya sahipse,
·        Denetlenecek şirketin yönetim kurulu üyesinin veya bir yöneticisinin alt veya üst soyundan biri, eşi veya üçüncü derece dâhil, üçüncü dereceye kadar kan veya kayın hısmıysa,
·        Denetlenecek şirketle bağlantı hâlinde bulunan veya böyle bir şirkette yüzde yirmiden fazla paya sahip olan bir işletmede çalışıyorsa veya denetçisi olacağı şirkette yüzde yirmiden fazla paya sahip bir gerçek kişinin yanında herhangi bir şekilde hizmet veriyorsa,
·        Denetlenecek şirketin defterlerinin tutulmasında veya finansal tablolarının düzenlenmesinde denetleme dışında faaliyette veya katkıda bulunmuşsa,
·        Son beş yıl içinde denetçiliğe ilişkin meslekî faaliyetinden kaynaklanan gelirinin tamamının yüzde otuzundan fazlasını denetlenecek şirketten veya ona yüzde yirmiden fazla pay ile iştirak etmiş bulunan şirketlere verilen denetim ve danışmanlık faaliyetinden elde etmişse ve bunu cari yılda da elde etmesi bekleniyorsa.
 
5.      DENETİM RAPORU VE DENETİM GÖRÜŞÜ ÇEŞİTLERİ
Denetim çalışmaları sonucunda elde edilen görüşün açıklandığı araç denetim raporudur. Denetim raporunda yapılan denetimin türü, kapsamı, niteliği ve sonuçları hakkında açıklama yapılır. Denetim raporunun yeterli açıklıkta, anlaşılır, basit bir dille yazılmış ve geçmiş yılla karsılaştırmalı olarak hazırlanmış olması gerekir (madde 402).
            Yıllık faaliyet raporunda yer alan incelemenin finansal tablolar ile tutarlılığı ve gerçeğe uygunluğu denetim raporunda değerlendirilir. Denetçi, değerlendirme yaparken şirketin finansal tablolarını esas alır. Raporda öncelikle, şirketin finansal durumuna dair yönetim kurulunun değerlendirmesi hakkında görüş açıklanır. Bu görüşte, özellikle şirketin varlığını sürdürebilmesine ve gelecekteki gelişmesine ilişkin analizler, yönetim kurulunun raporu, faaliyet raporu ve şirketin finansal durumu irdelenir.
            Denetim raporunun esas bölümünde; defter tutma düzeninin, finansal tabloların ve topluluk finansal tablolarının, kanun ile esas sözleşmenin finansal raporlamaya ilişkin hükümlerine uygun olup olmadığı, yönetim kurulunun denetçi tarafından denetim kapsamında istenen açıklamaları yapıp yapmadığı ve belgeleri verip vermediği, açıkça ifade edilir. Ayrıca, finansal tablolar ile bunların dayanağı olan defterlerin; öngörülen hesap planına uygun tutulup tutulmadığı, Türkiye Muhasebe Standartları çerçevesinde, şirketin malvarlığı, finansal ve karlılık durumunu gerçeğe uygun olarak ve dürüst bir şekilde yansıtıp yansıtmadığı, belirtilir.
            Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde hazırlanan denetim raporu denetçi tarafından imzalanılır ve yönetim kuruluna sunulur. Denetim raporunda denetçi dört farklı görüş verebilir. Konuyla ilgili düzenleme kanunun 403. maddesinde ele alınmış olup denetçinin raporunda mutlaka bir görüş bildirmesi gerekir. Görüş kısmında denetimin konusu, türü, niteliği ve kapsamı yanında denetçinin değerlendirmeleri yer alacaktır. Görüşün nasıl oluşturulacağı ve esasları Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından belirlenecektir.
            Denetçi, raporunda olumlu görüş vermek isterse; denetimin TTK’nın 398. maddesi ve Türkiye Denetim Standartlarına uygun yapıldığı, denetim sürecinde Türkiye Muhasebe Standartları ve diğer gereklilikler bakımından herhangi bir aykırılığa rastlanmadığı, denetim sırasında elde edilen bilgilere göre, şirketin finansal tablolarının doğru olduğu, malvarlığı ile finansal durumumun ve karlılığın gerçeğe uygun bulunduğu ve tabloların bunu dürüst bir şekilde yansıttığı belirtilir.
            Denetçi ikinci olarak olumlu görüşüne şart veya kısıtlama koyabilir. Genelde şartlı görüş olarak bilinen bu durum kanunda sınırlandırılmış olumlu görüş olarak ifade edilmiştir. Buna göre, finansal tablolar şirketin yetkili kurullarınca düzeltilebilecek aykırılıklar içerir ve bu aykırılıkların tablolarda açıklanmış sonuca etkilerinin kapsamlı ve büyük olmadığı durumlarda şartlı görüş verilir. Böyle bir raporda denetçi sınırlamanın konusunu, kapsamını ve düzeltmenin nasıl yapılabileceğini açıkça gösterecektir.
            Denetçinin üçüncü olarak verebileceği görüş, görüş bildirmekten kaçınmadır. TTK’na göre görüş bildirmekten kaçınma ortaya çıkartacağı sonuçlar bakımından olumsuz görüş ile eşdeğer kabul edilmiştir. Şirket defterlerinde, denetimin uygun bir şekilde yapılmasına ve sonuçlara varılmasına olanak vermeyen ölçüde belirsizliklerin bulunması veya şirket tarafından denetlenecek hususlarda önemli kısıtlamaların yapılması halinde görüş bildirmekten kaçınılır. Burada ortaya çıkan olumsuzlukları denetçinin ispatlaması beklenmez. Denetçi, bu olumsuzlukları ispatlayabilecek delillere sahip olmasa bile, gerekçelerini açıklayarak görüş bildirmekten kaçınabilir. Sanayi ve Ticaret bakanlığı görüş bildirmekten kaçınmanın sebeplerini, usullerini ve buna ilişkin gerekçenin esaslarını bir tebliğ ile düzenleyecektir.
            Denetim sürecinde son olarak verilebilecek görüş olumsuz görüştür. Olumsuz görüş; denetim sürecinde Türkiye Muhasebe Standartları ve diğer gereklilikler bakımından aykırılığa rastlandığı, denetim sırasında elde edilen bilgilere göre, şirketin finansal tablolarının doğru olmadığı, malvarlığının, finansal durumun ve karlılığın gerçeğe uygun bulunmadığı ve tabloların bunu dürüst bir şekilde yansıtmadığı anlamındadır.
            Denetim süreci sonunda olumsuz görüş ve görüş bildirmekten kaçınma içeren denetim raporu verilmesi şirkete birçok sorumluluk yüklemektedir. Böyle bir raporla sonuçlanan denetim sürecinde mali tablolar düzenlenememiş hükmündedir. Olumsuz görüş yazılan veya görüş bildirmekten kaçınılan durumlarda genel kurul, söz konusu finansal tablolara dayanarak, özellikle açıklanan kar veya zarar ile doğrudan veya dolaylı olarak ilgili herhangi bir karar alamaz. Bu hallerde yönetim kurulu, görüş yazısının kendisine teslim tarihinden itibaren dört iş günü içinde, genel kurulu toplantıya çağırır ve görevinden toplantı gününde geçerli olacak şekilde istifa eder. Genel kurul yeni bir yönetim kurulu seçer. Yeni yönetim kurulu altı ay içinde, kanuna, esas sözleşmeye ve standartlara uygun finansal tablolar hazırlatır ve bunları denetleme raporu ile birlikte genel kurula sunar.
 
6.      DENETÇİNİN SORUMLULUKLARI VE ÖZEL DENETÇİ
Denetim sürecinde görev alan denetçilere TTK ile çeşitli sorumluluklar yüklenmiştir. Bunlardan en önemlisi kanunun 404. maddesi ile getirilen denetçilerin sır saklamadan doğan sorumluluğudur. Buna göre denetçi, işlem denetçisi ve özel denetçi, bunların yardımcıları ve bağımsız denetim şirketinin denetim yapmasına yardımcı olan temsilcileri, denetimi dürüst ve tarafsız bir şekilde yapmak ve sır saklamakla yükümlüdürler. Faaliyetleri sırasında öğrendikleri, denetleme ile ilgili olan iş ve işletme sırlarını izinsiz olarak kullanamazlar. Kasten veya ihmal ile yükümlerini ihlal edenler şirkete ve zarar verdikleri takdirde sorumludurlar ve zarar veren kişi sayısı birden fazla ise sorumluluk müteselsildir. Denetçi bir bağımsız denetim şirketi ise sır saklama yükümü bu kurumun yönetim kurulunu, üyelerini ve çalışanlarını kapsar. Yukarıda ifade edilen koşulların ortaya çıkması durumunda ihmali bulunan kişiler hakkında mahkeme, her bir denetim için yüzbin, pay senetleri borsada işlem gören anonim şirketlerde ise üçyüzbin Türk Lirasına kadar tazminata hükmedilebilir.
Şirket ile denetçi arasında şirketin yılsonu hesaplarına, finansal tablolarına ve yönetim kurulunun faaliyet raporuna ilişkin, ilgili kanunun, idari tasarrufun veya esas sözleşme hükümlerinin yorumu veya uygulanması konusunda görüş ayrılıkları ortaya çıkabilir. Bu durumda yönetim kurulunun veya denetçinin istemi üzerine şirketin merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesi dosya üzerinden karar verir ve bu karar kesindir. Böyle bir durumda ortaya çıkan dava giderleri şirkete aittir.
Kanunun 406.maddesine göre denetim raporunda şartlı veya görüş bildirmekten kaçınma verildiğinde, yönetim kurulu, topluluk tarafından, bazı belirli hukuki işlemler veya uygulanan önlemler dolayısıyla kayba uğratıldığını ve bunlar dolayısıyla denkleştirme yapılmadığını açıklamışsa bu durumları incelemek üzere özel denetçi atanabilir. Özel denetçi, herhangi bir pay sahibinin istemesi üzerine, şirketin merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesi tarafından atanır.
 
7.      SONUÇ
Denetim sistemine getirilen ve yukarıda detaylı şekilde açıklanan yeni düzenlemeler nedeniyle, özellikle 2012 ve 2013 yılları denetim yapacak meslek mensupları için yeniden yapılanma dönemi olacaktır. Bu dönem, meslek mensuplarına yeni fırsatları da beraberinde getirecektir. Bu fırsatlardan en iyi şekilde yararlanabilmek için şimdiden gerekli hazırlıkların yapılması yerinde olacaktır. Denetim sürecinde Türkiye Denetim Standartları ve Türkiye Muhasebe ve Finansal Raporlama Standartları esas alınacağına göre ilgili konular denetçi olmayı düşünenler tarafından çok iyi özümsenmelidir. Genel olarak değerlendirildiğinde TTK’nın denetim  ile ilgili getirmiş olduğu düzenlemelerin denetim kalitesini arttıracağı ve finansal raporlama sürecinde şeffaflığı sağlayacağı söylenebilir. 

SMMM Doç. Dr. Süleyman UYAR
Akdeniz Üniversitesi
Alanya İşletme Fakültesi
Dekan Yardımcısı
suyar@akdeniz.edu.tr
www.suleymanuyar.com.tr

Kaynak: www.MuhasebeTR.com
(Bu makale yazılı veya elektronik ortamda kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak göstermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır .)

twitter.com/vergivekanunla
http://vergikanunhaberleri.blogspot.com/

İkinci El Binek Otomobillerin Alım Satımında Kdv Karmaşası

İkinci El Binek Otomobillerin Alım Satımında Kdv Karmaşası Ve Konu İle İlgili Bir Çözüm Önerisi
Tarih: 01.06.2011
        I.            GİRİŞ
Ülkemiz ekonomisinde önemli rekorlara imza atan otomotiv sektörü 2010 yılında 784 bin araç satarak rekor tazelemiştir. 2011 yılında ise bu rakam 1 milyon olarak hedeflenmektedir. Ülke sanayinin lokomotifi olan otomotiv sektöründeki bu büyüme birçok yan sanayiyi etkilemekle birlikte en çok doğrudan kullanılmış (ikinci el) araç piyasasını etkilemektedir. Ülkemizde oldukça büyük bir  pazar teşkil eden kullanılmış (ikinci el) araç piyasasında oto komisyoncularının işlem payı büyük bir yekün oluşturmaktadır. Ancak son yıllarda büyük ölçekli firmaların araç satın almak yerine filo araç kiralama yöntemini tercih etmeleri ve kısa sürelerle (1-3 yıl)  bu araçları yenileme talepleri sektörde büyük ölçekli kiralama firmalarının ortaya çıkmasını sağlamış ve bu firmaların bu araçlarla ilgili sirkülasyonları da önemli bir ikinci el araç piyasası oluşmasına neden olmuştur. Böylelikle  kullanılmış araçları toplu olarak alan ve açık arttırma yolu ile satan büyük şirketler pazara girmiş ve sektörde mevcut olan  kayıt dışılık ciddi oranda azalmıştır.
Bu yazımızın konusunu; kullanılmış otomobillerin satışına aracılık edilmesini ya da satmak amaçlı alınan kullanılmış otomobillerin alım satımının KDV karşısındaki durumu oluşturmaktadır. 
      II.            İKİNCİ EL BİNEK OTOMOBİL TİCARETİ
İkinci el binek otomobiller genel olarak komisyon karşılığı ya da kendi nam ve hesabına alınıp satılması olmak üzere iki şekilde ticarete konu olmaktadırlar.
Komisyon karşılığı: Bu durumda firma aracı satın almamakta, aracı satan adına müşteri bulmakta ve satış fiyatı üzerinden belirli bir komisyon geliri elde etmektedir.
Kendi adına alıp satma: Bu durumda araç firma tarafından satın alınarak kendi adına kayıt ve tescil ettirildikten sonra satılmakta, satıştan doğan kar veya veya zarar satıcı firmaya ait bulunmaktadır.
3065 sayılı KDV Kanunu’ndaki düzenlemelerden dolayı otomobil ticaretinde en büyük sorun KDV uygulamasında yaşanmaktadır.
Uygulamada ikinci el otomobil alım satım ticareti yapan firmalarca söz konusu otomobillerin kendi adına alınıp satılması halinde, alım sırasında ödenen KDV’nin indirilip indirilemeyeceği, satışta uygulanacak KDV oranı hakkında pek çok sorunla karşılaşılmaktadır.  
    III.            İKİNCİ EL BİNEK OTOMOBİL TİCARETİ YAPANLARIN KDV KARŞISINDAKİ DURUMU
3065 sayılı KDV Kanunu’nun 1/1. maddesinde; Türkiye’de yapılan ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesindeki mal teslimleri ve hizmet ifalarının KDV’ye tabi olduğu hükme bağlanmıştır. Buna göre;
·         İkinci el binek otomobil ticareti ile uğraşan firmaların başkaları adına ve hesabına yaptıkları satışlar nedeniyle elde ettikleri komisyonlar, ticari nitelikteki aracılık hizmetinin karşılığı olduğundan, genel oranda (% 18) KDV’ye tabi bulunmaktadır.
·         İkinci el binek otomobil ticareti ile uğraşan firmaların araçları kendi adlarına tescil ettirdikten sonra satmaları halinde, bu satışları KDV Kanunu’nun 1/1. maddesine göre KDV’ye tabi olup, satış bedeli verginin matrahını oluşturmaktadır. KDV’nin bu matrah üzerinden hesaplanması ve beyan edilmesi gerekmektedir.  
3065 sayılı KDV Kanunu’ndaki düzenlemelerden dolayı ikinci durumda uygulanacak KDV oranı konusunda tereddütler mevcuttur.
(1) sayılı Listenin 8. sırasında “kullanılmış” binek otomobillerinin tesliminde KDV oranının % 1 olarak uygulanacağı belirtilmiştir.
İndirilemeyecek KDV’nin düzenlendiği KDV Kanunu 30. Maddesinin (b) bendinde “faaliyetleri kısmen veya tamamen binek otomobillerinin kiralanması veya çeşitli şekillerde işletilmesi olanların bu amaçla kullandıkları hariç olmak üzere işletmelere ait binek otomobillerinin alış vesikalarında gösterilen katma değer vergisinin, mükellefin vergiye tabi işlemleri üzerinden hesaplanan katma değer vergisinden indirilemeyeceği” hüküm altına alınmıştır.
Ayrıca, geneli itibariyle kullanılmış binek otomobillerinin teslimlerinde KDV oranı % 1 olmakla birlikte 2007/13033 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’ nın parantez içi hükmü uyarınca, “KDV Kanunu’nun 30/b maddesine göre binek otomobillerinin alımında yüklenilen katma değer vergisini indirim hakkı bulunan mükelleflerin bu araçları teslimde KDV oranını % 18 olarak uygulamaları” gerekmektedir.
Görüldüğü üzere bu konu ilk bakışta çok basitmiş gibi görünse bile aslında büyük çaplı iş yapan işletmeler için büyük vergisel sorunlar doğurabilecek bir potansiyele sahiptir. 
    IV.            İKİNCİ EL BİNEK OTOMOBİL TESLİMLERİNDE UYGULANACAK KDV ORANI
İkinci el binek otomobillerin teslimlerinde uygulanacak KDV oranı, satışı yapanın mükellef olup olmamasına, mükellefin Kanun’un 30/b maddesine göre indirim hakkına sahip olup olmadığı gibi hususlara bağlı olarak değişmektedir.  
IV.I Gelir İdaresinin Görüşü :
Gelir İdaresi Başkanlığı’nca verilen ve bu konuda ayrıntılı açıklamalar içeren bir Özelge’nin tam metni aşağıdaki gibidir[1]:
“KDV Kanunu’nun 28. maddesinin Bakanlar Kurulu’na verdiği yetkiye dayanılarak yayımlanan 2007/13033 sayılı Kararname ile mal teslimi ve hizmet ifalarına uygulanacak KDV oranları belirlenmiştir. Kararname eki I sayılı listenin 9. sırasına göre, TGTC 87.03 pozisyonundaki kullanılmış binek otomobilleri ve esas itibariyle insan taşımak üzere imal edilmiş diğer motorlu taşıt teslimlerinde % 1, KDV Kanunu’nun 30/b maddesine göre binek otomobillerinin alımında yüklenilen KDV’yi indirim hakkı bulunan mükelleflerin tesliminde ise % 18 oranında KDV uygulanmaktadır.
Söz konusu Kararnamenin 1. maddesinin 5. fıkrasında (I) sayılı listenin 9. sırasında yer alan “kullanılmış” deyiminin ise 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) Kanunu’na göre ÖTV’ye tabi olmayan taşıtları ifade edeceği belirtilmiştir.
2008/13426 sayılı BKK ekli Kararname’nin 2. maddesinde ise, KDV Kanunu’nun 30. maddesinin (b) bendine göre binek otomobillerin alımında yüklenilen KDV’yi indirim hakkı bulunan mükelleflerin, kiralamak veya çeşitli şekillerde işletmek üzere iktisap ettikleri ve 31.12.2007 tarihi itibarıyla aktiflerinde veya envanterlerinde bulunan binek otomobillerinin iktisap tarihinden itibaren 2 yıl geçtikten sonra teslime konu olması halinde bu teslimde % 1 KDV uygulanacağı ifade edilmiştir.
Öte yandan, Kanun’un 30/b maddesinde ise faaliyetleri kısmen veya tamamen binek otomobillerinin kiralanması veya çeşitli şekillerde işletilmesi olanların bu amaçla kullandıkları hariç olmak üzere işletmelere ait binek otomobillerinin alış vesikalarında gösterilen KDV’nin vergiye tabi işlemler üzerinden hesaplanan KDV’den indirilemeyeceği hüküm altına alınmıştır. Kayıt ve tescil işlemleri yapılmamış, satışında ÖTV uygulanan binek otomobillerinin teslimi %18 oranında KDV’ye tabi olup, bu taşıtların alımında veya ithalinde yüklenilen KDV’nin indirim konusu yapılması mümkündür.
Satışı ÖTV’ye tabi olmayan ve 2007/13033 sayılı Kararname eki I sayılı listenin 9. sırasında yer alan kullanılmış binek otomobillerine uygulanacak KDV oranı ile ilgili aşağıdaki şekilde hareket edilmesi gerekmektedir.
1- Başkasına ait binek otomobillerinin satışına aracılık edilmesi halinde teslim satıcı ile alıcı arasında gerçekleşmektedir. Bu işlemde satıcının mükellef olmaması halinde KDV uygulanmayacaktır. Satıcının mükellef olması ve binek otomobilin alımında ödenen KDV’yi indirme hakkının bulunması halinde, bu teslimde % 18 KDV uygulanacak ve satıcı tarafından beyan edilecektir. Satıcının mükellef olması ve binek otomobilin alımında ödenen KDV’yi indirme hakkının bulunmaması halinde, satışta % 1 KDV uygulanacak ve satıcı tarafından beyan edilecektir. Bu satışlara aracılık nedeniyle komisyon vb. adı altında sağlanan gelirler % 18 katma KDV’ye tabi olacak ve aracılık bedeli üzerinden hesaplanacak bu tutar aracı firmalarca beyan edilecektir.
2- Kullanılmış binek otomobillerinin satın alınıp işletme adına kayıt ve tescil ettirildikten sonra satışa sunulması halinde, alış sırasında satıcının durumuna bağlı olarak % 1 veya % 18 KDV hesaplanacak, satıcı mükellef değilse alış KDV’ye tabi olmayacaktır. Alışta KDV ödenmişse indirim konusu yapılmayacak gider veya maliyet hesaplarına alınacaktır. Bu araçların satışında ise alış sırasındaki KDV’nin durumuna bakılmaksızın % 1 KDV uygulanacaktır.” 
            IV.II Satmak Üzere Alınan Binek Otomobil İçin Ödenen KDV İndirilebilir Görüşü :
Yukarıda da görüldüğü üzere Gelir İdaresi satmak amaçlı alınan kullanılmış binek otomobiller için ödenen KDV’nin (oranına bakılmaksızın) indirim konusu yapılamayacağını ve bunların satışı halinde %1 oranında KDV hesaplanacağını belirtmektedir.
Gelir İdaresinin bu görüşüne karşı; KDV Kanunu 29. Madde gereği alış sırasında ödenen KDV’nin indirim konusu yapılması gerektiğini savunan ve kısmen de hak verdiğimiz görüş mevcuttur[2]. Bu görüşü savunanlara göre;
 “KDV Kanunu’nun 29. maddesinde yer alan indirim mekanizmasına ilişkin hükümler ile 30/b maddesindeki hükmün gerekçesi birlikte değerlendirildiğinde, ikinci el binek otomobil alım satımı yapan işletmelerin söz konusu otomobillerin alımında ödedikleri katma değer vergisinin, satışta tahsil ettikleri katma değer vergisinden mahsup edilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde bu işletmeler için katma değer vergisi ciddi bir maliyet unsuru haline gelir.
Kanun koyucu binek otomobillerine ilişkin KDV indirim yasağını özel otomobillerin muvazaalı olarak işletmeye sokulması suretiyle özel tüketimin teşvik edilmemesi ve vergi kaybına neden olunmaması amacıyla söz konusu yasal düzenlemeyi yapmış, esas faaliyeti binek otomobillerinin kiralanması veya çeşitli şekillerde işletilmesi olan işletmelerin bu amaçla edindikleri otomobilleri verginin tarafsızlığı ilkesi gereği yasak kapsamında çıkartmış olup, hiçbir şekilde binek otomobili alım satımını yapan işletmeler yönünden katma değer vergisi indirimine yasak getirmemiştir. Söz konusu indirim yasağı sadece işletmede kullanmak amacıyla iktisap edilen binek otomobillerini kapsamaktadır.
Kanun metninde geçen “işletmeye ait binek otomobili” ibaresinden işletmenin olağan işlerinde kullanmak için iktisap edilen ve muhasebe kayıtlarında duran varlık hesaplarında izlenen binek otomobilleri kastedilmektedir. Muhasebe sisteminde de işletmede kullanmak amacıyla iktisap edilenler ile satılmak amacıyla iktisap edilenler farklı hesaplarda izlenmektedir. Satmak amacıyla iktisap edilenler bilançoda “dönen varlıklar” arasında, işletmede kullanmak amacıyla iktisap edilenler ise “duran varlıklar” arasında gösterilir. KDV Sisteminin ticari işlemler üzerindeki tarafsızlık ilkesi ve indirim mekanizması gereği Kanun’da ticari amaçlı alım satım işlemleri için herhangi bir indirim yasağı öngörülmemiştir. Eğer ikinci el binek otomobillerinin alım satımını yapan işletmelere KDV Kanunu’nun 30/b maddesi gerekçe gösterilerek alışta ödedikleri katma değer vergisinin indirim hakkı tanınmazsa, fabrika çıkışı “sıfır binek otomobili” alım satımı yapan otomobil bayilerinin sattıkları otomobillere ait alış vesikalarında gösterdikleri katma değer vergisinin de indirimine izin verilmemesi gerekir ki, böyle bir uygulamayı ne katma değer vergisinin teorisi ile ne de pratiği ile bağdaştırmak mümkündür.
Öte yandan Gelir İdaresi Başkanlığı’nın görüşü doğrultusundaki uygulama, daha iyi örgütlenmiş kurumların ikinci el otomobil piyasasına girmesini engellemekte,  merdiven altı olarak nitelendirilen ve komisyon usulü iş yapan küçük “otomobil galericiliği” işletmeciliğini teşvik etmekte,  kayıtlı iş yapan işletmeleri ise cezalandırmaktadır. Belirtilen nedenlerle Gelir İdaresi Başkanlığı, yukarıda belirtilen görüşünü, Kanun’un 30/b madde gerekçesi ve katma değer vergisi sisteminin ticari işlemler karşısındaki tarafsızlığı ilkesi çerçevesinde gözden geçirmesinde yarar bulunmaktadır.”  
      V.            SONUÇ ve KİŞİSEL GÖRÜŞÜMÜZ           
Yukarıda ikinci el binek otomobili alım satım ile uğraşanların satın aldıkları binek otomobilleri nedeniyle yüklendikleri KDV’yi indirip indiremeyecekleri konusunda öce Gelir İdaresi Başkanlığı’nın ve bu konuda farklı düşünenlerin görüşüne yer vermiş bulunmaktayız.
Gelir İdaresi’ne göre bu KDV’nin indirim konusu yapılması mümkün bulunmazken, karşı görüşü savunanlara göre bu KDV’nin indirim konusu yapılması gerekmektedir.
Bu ihtilafın temel nedeni;  2007/13033 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’ nda yer alan, “Katma Değer Vergisi Kanununun 30/b maddesine göre binek otomobillerinin alımında yüklenilen katma değer vergisini indirim hakkı bulunan mükelleflerin, bu araçları tesliminde bu Kararın 1 inci maddesinin (a) bendinde öngörülen vergi oranı (%18) uygulanır” hükmüdür.
Bu hükme göre ikinci el binek otomobil alım satımı yapan işletmelerin binek otomobili alımı nedeniyle ödedikleri KDV’yi indirim konusu yapması mümkündür denildiği an bu otomobillerin satışında %18 KDV uygulanması gerekmektedir. Bu da bu firmalar için karsız hatta zararına çalışılması demektir.
Niketim sıfır otomobilde olduğu gibi ikinci otomobil fiyatlarında da fiyatlar belirlidir. Hal böyle olunca %1 KDV ödenerek alınan ya da hiç KDV ödenmeden doğrudan şahıstan alınan otomobilin %18 KDV ile karlı olarak satılması mümkün değildir. Bunu bir örnek ile somutlaştırmamız gerekirse;
A firması 2. El otomobil alım satım faaliyeti ile uğraşmaktadır. Firma B firmasından 30.000,00 TL’ye bir otomobil almıştır. Ve B firması KDV kanunu 30/b maddesine göre indirim hakkı olmadığından A Firmasına satışta %1 KDV hesaplamıştır.
Araç Bedeli                   : 30.000,00 TL
KDV (%1)                       :      300,00 TL
Toplam Alış Bedeli         : 30.300,00 TL
A firması KDV dahil 30.300,00 TL’ye aldığı bu araçı 32.000,00 TL + KDV’ye satmak istemektedir.
Bu otomobilin alımı sırasında ödenen 300,00 TL KDV indirim konusu yapılırsa 2007/13033 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı gereği satışında %18 KDV hesaplanması gerekmektedir.
Yani;
Araç Satış Bedeli           : 32.000,00 TL
KDV (%18)                    :   5.760,00 TL
Toplam Satış bedeli       : 37.760,00 TL
Görüldüğü üzere mobil bir piyasa olan 2. El otomobil piyasasında aracın bu fiyata satılmasının mümkünatı bulunmamaktadır.A firması binek otomobilin alımında ödediği KDV’yi indirim konusu yapamaz dediğimizde ise % 1 KDV hesaplanması ve 32.320 TL KDV dahil satış fiyatı belirlemesi gerekmektedir ki Gelir İdaresi Başkanlığı’ nın da görüşü bu doğrultudadır.
Konunun çözümü KDV Kanunu’nda ufak bir düzenleme yapılabilir.
Çünkü ikinci el otomobillerin alım satım faaliyeti ile uğraşan firmaların bu KDV’yi indirim konusu yapmaları halinde;
·         %1 KDV’li ya da KDV’siz alınan ikinci el otomobillerin %18 KDV ile satışında mükellefler zarara uğrayacak iken
·         %18 KDV’li alınan ikinci el otomobillerin %1 KDV ile satışında ise idare zarar uğrayacaktır.
Kanaatimizce her iki tarafında mağdur olmaması için KDV Kanunun’da biz düzenlemeye ihtiyaç vardır. Yapılması gereken bu düzenlemeye göre;
·         Eskiden olduğu gibi ikinci el otomobillerin satışında %1 KDV uygulanmaya devam edilmeli
·         Fakat firmaların KDV Kanunu 30/b maddesi uyarınca KDV’yi indirim hakkına sahip firmalardan aldıkları %18’lik KDV’nin tamamını indirim konusu yapmayıp sadece satış oranı olan %1’lik tutarı indirim konusu yapabilmeleri, kalan %17’lik KDV’yi ise maliyet ya da gider olarak kayıtlarına almaları gerekmektedir.
Böylece KDV kanunun indirim mekanizması işleyecek aynı zamanda ne idare ne de mükellef herhangi bir zarar görmeyecektir.

KAYNAKLAR
3065 sayılı KDV Kanunu
2007/13033 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı
10.01.2008 tarih ve B.07.1.GİB.0.0155/5528-2528 sayılı Özelge
Ali Yiğitbaşı, “İkinci El Binek Otomobilin Alım Satımında KDV İndirimi” başlıklı makale
 
[1] 10.01.2008 tarih ve B.07.1.GİB.0.0155/5528-2528 sayılı Özelge
[2] Yiğitbaşı, Ali, “İkinci El Binek Otomobilin Alım Satımında Kdv İndirimi
(Bu makale yazılı veya elektronik ortamda kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak göstermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır .) 
http://www.muhasebetr.com/yazarlarimiz/ceyhun/006/

twitter.com/vergivekanunla
http://vergikanunhaberleri.blogspot.com/

Blog Arşivi