Facebook Takip edebilirsiniz

25 Kasım 2014 Salı

Vatani Görevinden Dönen İşçinizi Tekrar İşe Almazsanız Tazminatını Ödersiniz

 Vatani Görevinden Dönen İşçinizi Tekrar İşe Almazsanız Tazminatını Ödersiniz
Askerlik ve Kanundan doğan çalışma, sosyal tarafların çalışma özgürlüğünün sınırlarından biridir.4857 sayılı Kanunun 31. maddesinin 4. ve son fıkrasında yer alan muvazzaf askerlik hizmeti nedeniyle işten ayrılan işçilerin, işe geri alınmalarını düzenleyen hükümdür. Buna göre; "Herhangi bir askeri ve kanuni ödev dolayısıyla işinden ayrılan işçiler bu ödevin sona ermesinden başlayarak iki ay içinde işe girmek istedikleri takdirde işveren bunları eski işleri veya benzeri işlerde boş yer varsa derhal, yoksa boşalacak ilk işe başka isteklilere tercih ederek, o andaki şartlarla işe almak zorundadır. Aranan şartlar bulunduğu halde işveren iş sözleşmesi yapma yükümlülüğünü yerine getirmezse, işe alınma isteğinde bulunan eski işçiye üç aylık ücret tutarında tazminat öder"
a.)İşçinin iş akdinin, askerlik nedeniyle sona ermesi,
b.) İşçinin, askerliğin bitiminden sonra 2 ay içinde işverene başvurması,
c.) İşçinin eski işi ya da benzeri işe boş yer varsa derhal yahut boşaldığı ilk anda alınması,
ç.) O andaki şartlarla işe geri alma
d.) Aykırılığın yaptırımı olarak işçiye tazminat ödenmesi.
Muvazzaf askerlik nedeniyle işten ayrılan işçinin kıdem tazminatına hak kazanıp kazanmadığı, kıdem tazminatını alıp almadığının da bir önemi bulunmamaktadır.
Terhis olanlar eski işyerlerine müracaat ederken yazılı şekil ile yapmalarını tavsiye ediyoruz.
İleride çıkabilecek işçi ve işveren uyuşmazlıkların da ispat kolaylığı sağlayacağı düşüncesiyle yazılı yapılması yada iadeli taahhütlü posta / noter kanalıyla bildirilmesi isabetli olacaktır.
4857 sayılı İş Kanunu'nun 31. Maddesi, işverene askerlik sonrası işçiyi işe alma konusunda bir yükümlülük getirmiş ve başlatılmaması halinde cezai yaptırım olarak tazminat ödenmesini öngörmüştür.
Başvuru olmazsa, ya da geç başvuru olursa işverenin işe alma yükümlülüğü doğmayacaktır.
İşveren, tekrar işe girmek için müracaat eden eski işçisini boş yer varsa derhal yoksa boşalacak ilk işe almak zorundadır.
İşverenin yükümlülüğü işyerindeki herhangi bir boş pozisyon için işe almak değildir. Başvuruda bulunan işçinin eski işi ya da benzeri bir işi için işe alma zorunluluğu bulunmaktadır.
İşçisinin iş isteme tarihi ile işe alınma tarihi arasında geçen zaman için ayrıca ücret ödemesi söz konusu olmaz.
İşçiye tazminat ödenmektedir. Ayrıca idari para cezası öngörülmemiştir
İşe alınmayan işçiye verilecek tazminatta esas alınacak ücret, eski işçinin son aldığı çıplak ücret olacaktır.
Asıl sorun burada düğümlenmektedir.
Yasa koyucu burada tam bir netlik kazandırmadığı için öncelikle uzun dönem askerlik yapan gençimize 15 ay öncesi ücretini vermekte hakkaniyetle bağdaşmaz,işe başlatılmaması durumunda emsal işçi tutarı dikkate alınarak tazmiant ödenmelidir.
SONUÇ:
Yazımızda sadece 4857 sayılı İş Kanununa tabi işyerlerinde çalışanlar yönünden inceleme yapılmıştır.

İş sözleşmesi sona eren ve işyerinden ayrılan işçiler için kanun koyucu asker dönüşü çalıştıkları işyerinde tekrar çalışabilmelerinin ve bir anlamda iş güvencelerinin sağlanması amacıyla 4857 sayılı İş Kanunun 31. madde düzenleme getirilmiştir.
Askeri ödev dolayısıyla işinden ayrılan işçilerin bu görevlerinin sona ermesinden itibaren yasal süre içinde eski işyerlerine tekrar çalışmak için başvurmalarına ve şartlar da uygun olmasına rağmen işe alınmaması durumunda tazminat ödenme yaptırımı getirilmiştir.
Kanun hükmünde belirtilen koşulların gerçekleşmesi halinde işe başlatılmayan işçiye işverenin 3 aylık ücreti tutarında tazminata karar verileceği hüküm altına alınmıştır. Tazminat hükmünde ücret tutarının brüt veya net olacağı konusunda bir açıklık yoktur.Tazminatlarda brüt tutarın dikkate alındığını,yargı kararların bu doğrultuda olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda brüt ücret üzerinden hesaplanacağı sonucuna varmak mümkün olmaktadır. 4857 sayılı İş Kanunda ayrıca idari para cezası uygulamasına yer verilmemiştir.
 Vedat İlki
Kaynak : AliTezel.Com

19 Kasım 2014 Çarşamba

Bing Vouchers | Adcenter Vouchers | Yahoo Voucher For Sale

choicedelhi.in is providing Bing Vouchers of 2000$, 1000$, 400$ and 100$ on very affordable price. 

These Coupon will work in new and old bing accounts it will work worldwide in any billing.

It is set of coupons which you can use in same bing account successfully. 

Price is very affordable. you can buy it with perfectmoney, bitcoin, webmoney or neteller, skrill or netbanking. instant delivery after payment.

Adwords 2000 INR Coupon and Google Adword Coupon Worth 300$ coupon for USA and Canada available for sale. 

More details call us at +91-8586875020 or
 9136075049 . skype id speakmeme email ceo@speakmeme.com visit www.choicedelhi.in

18 Kasım 2014 Salı

Yetim Maaşlarını Yıllarca Ödediler Şimdi Geri İstiyorlar

  Yetim Maaşlarını Yıllarca Ödediler Şimdi Geri İstiyorlar
Ülkemizde Sosyal Güvenlik Kurumu kadınların dul veya bekar olmaları şartıyla babadan veya anneden yetim aylığı almaları konusunda kanunlar çıkarmıştır. Ama her zaman olduğu gibi çıkardığı kanunda da eşitsizlik, kanunları geriye yürütme verdiği hakkı sebepsiz geri alma gibi akla hayale gelmeyen tuzaklar kurarak vatandaşı mahkeme kapılarında SGK nın kapısında esir etmektedir.
Bakın eşitsizlik önce Kurumlar arasındaki farklılıklarda başlıyor. Devlet baba diyor ki herkes kanunlar karşısında eşittir.Sonra 1.10.2008 de 5510 sayılı yasa ile tüm Emeklilik Kurumlarını yani Emekli Sandığı,SSK ,Bağkur 'u tek çatı altında topladım diyor.Ama hala Emekli Sandığına mensup yetim kızı çalışsa da ,emekli de olsa anne veya babadan yetim aylığı alıyor.Diğer Kurumlardakiler alamıyor.Kanunlar karsısında herkes eşittir.Fakat memurlar daha fazla eşittir.Çünkü T.B.M.M. de oturanlarda memurdur.
Konuyu dağıtmadan son günlerde SGK nun başlattığı bir furyadan bahsedeceğim.Eşi vefat eden kadın konu komşudan aldığı bilgilerle SGK na başvurup babadan veya anneden yetim aylığı bağlatıyor.
 
506 sayılı yasaya göre eşinden dul aylığı alan kişi aynı zamanda ölen ,Bağkur lu baba veya anneden yetim aylığı alabilir. Kurum önce aylığı bağlıyor. Üstünden yıllar geçiyor.Şimdi gönderdiği yazı ile yetim maaşını kestim geriye dönük bana 10 yıllık yetim maaşını geri öde ödemezsen eşinden aldığın dul maaşından her ay taksitle  keserim diyor.Biz koskoca Sosyal Güvenlik Kurumu olarak sana yersiz  olarak maaş ödemişiz bize maaşları  geri ödemezsen haciz başlatırız diyor.
 
Dayanak olduğu yasa maddelerini yazarız. Ama saçma olan kısmı şu ki; Ey haşmetli devletim koskocaman SGK sın milyonlarca kişinin maaşını ödüyorsun böyle yanlışlık yapılır mı?Hadi yanlışlık yaptın 10 yıldır neredeydin?
Şimdi gönderdikleri maaş kesme yazısı standart matbuu bir yazıdır. İçeriğinde şöyle bir ifade yer alıyor.''1.10.1972-3.10.2000  ile 8.8.2001-1.08.2003 tarihleri arasında ölen 4/1-b sigortalılarından dolayı ölüm aylığı talebinde bulunan hak sahibi kız çocukları için geçimini sağlayacak başka bir geliri olmamak  şartını sağlamaları gerekmektedir. İlgili mevzuat gereği yapılan incelemede sizin eşinizden maaş aldığınız tespit edilmiştir…….''
Devlet Kurumundaki istihbarat göz yaşartıcı cinsten sanki yetim maaşı alan kişi sahte evrakla gizlice alıyor maaşı.10 yıldır nerdesiniz?10 yıllık birikmiş maaşı yetim kadın harcamış. Nereden bulup Kuruma geri ödeyecek?
Peki yasada ne diyor?  1479 sayılı Kanunun 45/c maddesi ''SİGORTALININ, GEÇİMİNİ SAĞLAYACAK BAŞKA GELİRİ OLMAMAK KOŞULU İLE YAŞLARI NE OLURSA OLSUN BEKAR KIZ ÇOCUKLARINA ÖLÜM SİGORTASINDAN AYLIK BAĞLANIR.''  İfadesine yer veriyor.
SGK 2013/26 sayılı Genelge (EK-2) ile kanunda olmayan bir yorum yaparak "geçimini sağlayacak gelir" kavramını asgari ücretle ilişkilendirmiş  ve asgari ücret seviyesinde gelirin varlığını "geçimini sağlayacak" gelir olarak kabul etmiştir.Muhtaçlık kavramının dayanak kanunda olmayan asgari ücretle ilişkilendirerek yetim kadın aleyhine geriye doğru uygulanması hukuka aykırıdır.
Ayrıca 1479 sayılı Kanunun 45/c maddesi 2.08.2003 tarihinde 4956 sayılı kanunun 23.maddesi ile değiştirilmiştir.Bu tarihten sonra "bu kanunla diğer sosyal güvenlik kanunlarına göre çalışmayan bu kanunlar kapsamındaki çalışmalarından dolayı gelir ve aylık almayan kız çocuklarına gelir ve aylık bağlanır."hükmü getirilmiştir. Yani 2.08.2003 sonrası geçimini sağlayacak geliri olsa dahi diğer şartları sağlıyorsa  yetim maaşı alabilir.
Halbuki Kurum anne veya baba farketmez 2.08.2003 öncesi öldüyse yetim kız 2.08.2003 den sonra yetim aylığı almaya başlasa dahi yapılan lehe  değişikliklerden yararlanamazsın diyor.
SGK canı nasıl isterse öyle yorumluyor.Eşitlik yok ,hakkaniyet yok.Hesaplama yok.Yasaları vatandaşın lehine yorumlama yok.
Devlet Kurumlarının maddi taleplerinde Hukuki haklarınızı muhakkak öğrenin.Devlet Kurumlarından gelen ödeyin emirleri her zaman ödeme ile sonuçlanmaz.
Allah Devletimize zeval vermesin ! ! !
 
DİLEK ETE / ALİTEZEL.COM
 

Kendi isteğimle işten ayrılırsam tazminatımı alabilir miyim?

 Kendi isteğimle işten ayrılırsam tazminatımı alabilir miyim?
 
10.05.1974 doğumluyum. 1989 tarihli işe girişim var. 1993-1994 yıllarında 18 ay askerlik yaptım. 22.05.2002 tarihinden beri bir iş yerinde çalışıyorum. Şubat 2015 tarihinde kendi isteğimle işten ayrılırsam tazminatımı alabilir miyim? Bunun için ne yapmam gerekiyor? Değerli yardımlarınız için teşekkür ederim.Hasan  B.
 
CEVAP: 02.01.1997 tarihli Sigorta girişiniz ve 5.332 gününüz var. 25 yıl, 56 yaş ve 5.825 günle emekli olabilirsiniz. 1989 yılındaki çalışmanızı belgeleyebilirseniz, 51/52 yaş ve 5.450/5.525 günle emekli olabilirsiniz.
1475 sayılı eski İş Kanunu'nun yürürlükte kalan tek maddesi olan 14'üncü maddesine göre, 4857 sayılı İş Kanunu'na tabi çalışanların 15 yıllık sigortalılık süresi ve en az 3600 günü tamamlamaları şartıyla, en son çalıştıkları iş yerinde en az bir tam yıl çalışmış olmak diğer şartıyla işlerinden kendileri ayrılarak kıdem tazminatı alma hakları var.
15 yıl ve 3.600 gününüz olduğundan, bu hakkı kullanmak için istediğiniz zaman bağlı olduğunuz Sosyal Güvenlik Merkez Müdürlüğü'nden "Kıdem Tazminatı Alabilir" yazısı alıp, işvereninize vermeniz gerekiyor.
NE ZAMAN EMEKLİ OLABİLİRİM?
Cem Y.
04.01.1982 doğumluyum. %64 sürekli özürlü raporum ve 3.800 günüm var. SSK hizmet başlangıcım 01.06.1997. Eski çalıştığım iş yerinden vergi indirim yazım var. Yeni iş yerinden almam gerekir mi? İş Kur'da özürlü kaydım var. SSK başlangıç kaydım 18 yaşından önce. Ne zaman emekli olabilirim?
CEVAP: Engellilerin emekliliğinde 18 yaş uygulaması var. 18 yaşınızın dolduğu 04.01.2000 tarihi başlangıç sayılıyor. Vergi indiriminden faydalanabilir yazınız olduğu için ikinci dereceden engelli olarak 17 yıl ve 3.840 günle erken emekli olabilirsiniz. 36 gün daha prim öderseniz, 17 yılınızın dolduğu 04.01.2017 tarihinde emekli olursunuz. İlk çalıştığınız yerden aldığınız yazı yeterlidir. Tekrar yazı almanız gerekmez.
>Nurettin K.
01.03.1960 doğumluyum. 1976-1980 yılları arasında toplam 1.250 gün 4/a hizmetim var. 1998-2012 tarihleri arasında BAĞ-KUR ödedim. 01.10.2012'den itibaren. 1980-1982 yıllarında 20 ay askerlik yaptım. Sigortalı olarak çalışıyorum. Ne emekli olabilirim? Teşekkür ederim.
CEVAP: 1976 yılındaki hizmetiniz internet ortamında görünmüyor. 01.12.1998 tarihli BAĞ-KUR girişiniz ve 4/a, 4/b mevzuatına göre ödenmiş toplam 4.196 gününüz var. BAĞ-KUR'dan sonra SSK'ya 655 gün prim ödemişsiniz. 605 gün daha öderseniz; 25 yıl, 58 yaş ve 5.975 günle SSK'dan normal emekli olabilirsiniz.
İnternette BAĞ-KUR girişiniz 01.10.1998 ve SSK girişiniz 02.10.2012 olarak görünüyor. Buna göre; Sigorta'ya 605 gün daha 4/a kapsamında prim öderseniz, 1.260 güne tamamlayarak, 60 yaşınızın dolduğu 01.03.2020 tarihinde, 3.600 günle yaştan emekli olursunuz.
SSK'ya 605 gün prim ödeyip, İlgili SGK Müdürlüğü'ne müracaat ederek 1976-1980 arası çalışmalarınız için hizmet birleştirmesi yaparsanız; 25 yıl, 44 yaş ve 5.000 emekli olursunuz.
 
Lütfi Köksal
 
 
 

Yazılı Onay Olmadan Zorla Fazla Mesai Yaptırılamaz

 
 Yazılı Onay Olmadan Zorla Fazla Mesai Yaptırılamaz

SORU: Merhaba 10 senedir bir fabrikada çalışmaktayım ve zorunlu mesai yaptırıyorlar. Eğer mesaiye gelmezsem bana verilen primden kesiyorlar. Her sene imzalanan mesai sözleşmesini imzalamazsam ne gibi sonuçlar çıkar bunu öğrenmek istiyorum.  
 
CEVAP: Fazla mesai ya da kanunun ifadesi ile fazla çalışma haftalık 45 saati aşan çalışmalar olarak   tanımlanmaktadır. Öncelikle belirtmek isterim ki zorunlu mesainin yapılacağı şartlar kanunda belirlenmiştir. Buna göre, zorunlu nedenlerle fazla çalışma, gerek bir arıza sırasında, gerek bir arızanın mümkün görülmesi halinde yahut makineler veya araç ve gereç için hemen yapılması gerekli acele işlerde, yahut zorlayıcı sebeplerin ortaya çıkmasında, işyerinin normal çalışmasını sağlayacak dereceyi aşmamak koşulu ile işçilerin hepsi veya bir kısmına yaptırılan fazla çalışmalardır. Dolayısıyla, işin niteliği veya üretimin arttırılması gibi genel sebeplerle yaptırılan fazla çalışmalar zorunlu fazla çalışma olarak değerlendirilemez. Bu husus da İş Kanunu'nun 41. maddesinde açıkça düzenlenmektedir. Fazla saatlerle çalışmak için işçinin onayının alınması gerekir. Bu onay yazılı olarak alınır ve genellikle her yıl başlarında işçilere imzalatılan bir onay belgesi şeklinde düzenlenir.

Bu onay belgesini imzalamamanız durumunda işveren sizi fazla çalışma yapmaya zorlayamaz. Normal mesai saatleriniz sona erdiğinde fazla çalışmaya onay vermediyseniz bu durumda işyerinde size fazla çalışma yaptırılması kanuna aykırıdır. Çünkü kanun açıkça bunun rızaya dayalı olacağını öngörmüştür. Onayı olmadan fazla çalışma yapan işçi Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bölge Müdürlüğüne şikayetçi olması halinde idari para cezası yaptırımı uygulanır. İşçi onayı olmadığı halde fazla çalışma yapmadığı için işten çıkartılırsa bu durumda fesih, haklı nedenle fesih olmayacağı için kıdem ve ihbar tazminatına hak kazanır. İşçinin fazla çalışma ücretlerinin ödenmemesi veya eksik ödenmesi de işçi açısından haklı nedenle fesih sebebi olarak kabul edilmektedir.
 
Devrim Avcı
 
http://www.evrensel.net/yazi/72750/yazili-onay-olmadan-zorla-fazla-mesai-yaptirilamaz
 

 

 

 

ŞİRKET ORTAKLARINA UYGULANAN CEZALAR TERKİN EDİLİYOR

 ŞİRKET ORTAKLARINA UYGULANAN CEZALAR TERKİN EDİLİYOR
Sosyal güvenlik uygulamalarında, 5510 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamındaki sigortalılara ilişkin işe giriş ve işten ayrılış bildirgelerini düzenleme yükümlülüklerinin bazıları ilgili kamu kurum ve kuruluşlarına, bazıları ise sigortalıların ortak oldukları şirketlere verilmiştir.
Kamu kurum ve kuruluşları, birlikler ile Esnaf ve Sanatkâr Sicil Müdürlüğü tarafından yapılacak bildirimler
 5510/4-1.b kapsamında sigortalı olanlardan,
-Gerçek veya basit usulde gelir vergisi mükellefi olanlar ile kollektif,  adi komandit şirketler ve donatma iştiraki ortaklarının bildirimi, vergi dairelerince;
-Gelir vergisinden muaf olup, esnaf ve sanatkar siciline kayıt olanların bildirimi, esnaf ve sanatkar sicil müdürlüklerince,
-Limited şirket ortakları ile sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerin komandite ortaklarının (hisse devri alan yeni ortaklar hariç) bildirimi, ticaret sicil memurluklarınca,
-Köy ve mahalle muhtarlarının bildirimi, il veya ilçe mülki amirliklerince,
-Jokey ve antrenörlerin bildirimi, Türkiye Jokey Kulübünce,
-Tarımsal faaliyette bulunanların bildirimi ise kayıt veya tescili yapan ilgili kurum, kuruluş ve birliklerce,
yerine getirilmektedir.
 
İlgili şirketlerce yapılacak bildirimler
5510/4-1.b kapsamında sigortalı olanlardan,
-Anonim şirketlerin yönetim kurulu üyesi olan ortaklarına ilişkin işe giriş bildirgelerinin, yönetim kurulu üyeliğine seçildikleri tarihten itibaren en geç onbeş gün içinde; işten ayrılış bildirgelerinin ise yönetim kurulu üyeliğinin sona erdiği tarihten itibaren en geç 10  gün içinde,
-Limited şirketlerden hisse devri alan yeni ortaklarının ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerin komandite ortaklarından hisse devri alan yeni ortaklarının işe giriş bildirgelerinin ortaklar kurulunun karar tarihinden itibaren en geç on beş gün içinde, işten ayrılış bildirgelerinin ise ortaklar kurulunun karar tarihinden itibaren en geç 10 gün içinde
ortak oldukları şirketleri tarafından Sosyal Güvenlik Kurumuna verilmesi gerekmektedir.
Bildirgelerin süresi içinde Kuruma verilmemesi halinde ceza tutarı 2014 yılının ikinci altı aylık diliminde 1.134 lira
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunun 102. maddesi uyarınca, 5510 sayılı Kanunun 4. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamındaki sigortalılara ilişkin işe giriş bildirgesi ile işten ayrılış bildirgesinin Sosyal Kurumuna yasal süresi içinde verilmemesi halinde bildirgeyi düzenlemekle yükümlü olanlar aleyhine, her bir işe giriş ve işten ayrılış bildirgesi başına bir asgari ücret tutarında idari para cezası uygulanmaktadır.
6552 sayılı Kanun ile 11/12/2014 tarihinden önceki sürelere ilişkin bildirgelerin verilme süresi uzatıldı
Torba yasa olarak da adlandırılan 6552 sayılı Kanun uyarınca 5510 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamındaki sigortalılara ilişkin olup yasal verilme süresi  11/12/2014 tarihinden önce sona ermiş/erecek olan,  sigortalı işe giriş ve işten ayrılış bildirgelerinin, 11/12/2014 tarihine kadar Kuruma verilmesi halinde sözkonusu bildirgeler yasal süresi içinde bildirilmiş sayılmıştır.
Bu bağlamda, 5510/4-1.b kapsamındaki şirket ortaklarına ilişkin sigortalı işe giriş ve işten ayrılış bildirgelerini daha önce Kruma vermemiş olan şirketlerce bahse konu bildirgelerin 11/12/2014 tarihine kadar Kuruma verilmesi halinde yasal süresi içinde verilmiş sayılacak ve idari para cezası uygulanmayacaktır.
Daha önce uygulanan cezalar ödenmemiş ise terkin edilecek
6552 sayılı Kanunla 5510 sayılı Kanuna ilave edilen geçici 57. madde uyarınca 5510/4-1,b kapsamında sigortalı sayılanlara ilişkin sigortalı işe giriş ve işten ayrılış bildirgelerinin yasal süresi içinde Sosyal Güvenlik Kurumuna verilmemiş olmasından dolayı uygulanan  idari para cezalarının, kesinleşip kesinleşmediğine bakılmaksızın terkin edilmesi gerekmektedir.
Buna karşın yine anılan geçici 57. madde uyarınca bahse konu fiiller dolayısıyla uygulanmış olan idari para cezalarının ödenmiş olması halinde,  ilgililere iadesi veya  Kuruma olan borçlarına mahsup edilmesi mümkün bulunmamaktadır.
Eyüp Sabri DEMİRCİ
http://www.gulbenkmusavirlik.com/tr_sirket-ortaklarina-uygulanan-cezalar-terkin-ediliyor-2806.html

Üç kocadan 3 maaş devri kapandı

 Üç kocadan 3 maaş devri kapandı
 
A Sınıfı İş Güvenliği Uzmanı Arif Temir hazırladı

Evliliğin ölüm nedeniyle sona ermesi durumunda sonraki eşinden de aylığa hak kazananlara tercih ettiği aylık bağlanıyor. 

Dul ve yetim maaşına, eş, erkek çocuklar, kız çocukları, anne ve baba belirli koşullar altında hak kazanabiliyor. Eşin dul maaşı alabilmesi için sigortalının ölüm tarihinde Medeni Kanuna uygun evlilik bağının bulunması gerekiyor. Hem eşinden, hem de anne ve/veya babasından ölüm aylığına hak kazananlara, tercihine göre eşinden ya da anne ve/veya babasından bağlanacak maaşı/aylığı ödeniyor. 

Evliliğin ölüm nedeniyle sona ermesi durumunda sonraki eşinden de aylığa hak kazananlara tercih ettiği aylığı, geliri bağlanıyor. Genellikle yüksek olan aylık tercih ediliyor. 

UYGULAMA 2008'DE KALDIRILDI 

1 Ekim 2008 öncesi için çalışmayan ve farklı sosyal güvenlik kurumlarından olmak üzere üç kocadan üç maaş uygulaması vardı. Bu uygulama 1 Ekim 2008'de kaldırıldı. Dolayısıyla üç kocadan üç maaş uygulaması  yok. Ancak 1 Ekim 2008 öncesi kazanılmış haklara dokunulmuyor. Bunlar maaşlarını almaya devam ediyorlar. 

Kız çocukları bekar ve çalışmıyor olacak

Kız Çocukları  
Kız çocukları yönünden evli olmaması, sonradan boşanıp dul kalması, sosyal güvenlik kurumlarına tabi bir işte çalışmaması ve gelir/aylık almaması gerekiyor. Başka bir deyimle kız çocukları çalışmıyorsa ve evli değillerse, bu durumu devam ettiği sürece, ölen anne ve babasından aylık bağlanıyor. Yaşları ne olursa olsun evli olmayan, evli olmakla beraber sonradan boşanan veya dul kalan kız çocuklarının, her birine hesaplanan aylığın yüzde  25'i, ödeniyor. 
Anne ve babasından ayrı ayrı aylığa hak kazanan çocuklara, yüksek olan aylığın tamamı, az olan aylığın yarısı kendisine ödeniyor. 

Erkek Çocukları  

Erkek çocukların yetim maaşına hak kazanabilmesi için  öğrenci değilse 18, öğrenci ise orta öğretime devam ediyorsa 20, yüksek öğrenime devam ediyorsa 25 yaşını doldurmamış olması gerekiyor. Ayrıca 5510 sayılı Kanun kapsamında çalışmaması veya kendi sigortalılığı nedeniyle gelir veya aylık bağlanmamış olması gerekmektedir. Çalışamayacak durumda malul olan erkek çocuklar için kanunda özel bir düzenleme yapılmıştır. Buna göre  kendi çalışmalarına bağlı olarak herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşundan aylık almamaları koşulu ile yaş şartı dikkate alınmadan malul çocuklar yetim maaşı yönünden hak sahibi sayılıyor. 

Çeyiz parası kimlere ödenir?

Evlenmeleri nedeniyle, gelir veya aylıklarının kesilmesi gereken kız çocuklarına evlenmeleri ve talepte bulunmaları halinde almakta oldukları aylık veya gelirlerinin iki yıllık tutarı bir defaya mahsus olmak üzere çeyiz parası (evlenme ödeneği )olarak peşin ödenir. Evlenme ödeneği alan hak sahibinin aylığının kesildiği tarihten itibaren iki yıl içerisinde yeniden hak sahibi olması halinde, iki yıllık sürenin sonuna kadar gelir veya aylık bağlanmaz. Ancak bu sürede  genel sağlık sigortalısı sayılır. 

Dul ve yetimlere  hangi hallerde aylık bağlanmaz?

Dul ve yetimlere maaş bağlanabilmesi için bunların kendisinden aylık bağlanacak sigortalıyı (eş, anne veya babayı) kasten öldürmemeleri veya öldürmeye teşebbüs etmemeleri gerekiyor. Ayrıca dul ve yetimlerin kendisinden maaş bağlanacak sigortalıyı sürekli iş göremez hale veya malul duruma getirmemesi veya bu kişi tarafından mirasçılıktan çıkarılmamış olması gerekiyor.  
◊ Dul ve yetim maaşı bağlanması için nereye müracaat edilir?  Dul ve yetim aylıklarının bağlanması işlemleri; sigortalı çalışırken ölmüşse en son çalıştığı yerin bağlı olduğu sigorta müdürlüklerince, işten ayrıldıktan sonra ölen sigortalı için  ikamet ettikleri yerdeki sigorta müdürlüklerince işlemleri yapılmaktadır.

Mirası reddeden dul ve yetimlere  PARA bağlanabilir mi? 

Ölen sigortalının mirasını reddedenlere dul veya yetim maaşı bağlanır. 

Çocuğundan anne ve babasına maaş bağlanır mı? 
Çocuğundan anne ve babasına maaş bağlanır. Bununda belirli koşulları var. Hak sahibi eş ve çocuklardan artan hisse bulunması halinde her türlü kazanç ve irattan elde etmiş olduğu gelirinin asgari ücretin net tutarından daha az olması ve diğer çocuklarından hak kazanılan gelir ve aylıklar hariç olmak üzere gelir ve/veya aylık bağlanmamış olması şartıyla ana ve babaya toplam yüzde 25'i oranında aylık bağlanıyor.  Anne ve babanın 65 yaşın üstünde olması halinde ise artan hisseye bakılmaksızın toplam yüzde 25'i oranında aylık bağlanır. 

Karı koca arasındaki yaş farkının dul aylığına etkisi var mı? 

Memur karı veya koca arasında 30 yaş veya daha çok fark varsa ölümünde eşine yarı nispetinde aylık bağlanıyor. Ancak evlilik süresi on yılı bulmuşsa veya çocukları olmuş ise maaştan indirim yapılmıyor. 

Dul eş çalışırsa maaşı kesilir mi? 

Dul eş çalıştığı takdirde maaşı kesilmiyor. Ancak dul eş evlenirse maaşı kesiliyor. 
Kısmi zamanlı çalışan üniversite öğrencilerinin  yetim maaşı kesilir mi?  Kısmi zamanlı çalışan üniversite öğrencilerinin yetim maaşları kesilmiyor. Kız çocuklarının yetim maaşları hangi durumlarda kesilir?  Çalışmaya başlarlarsa, evlenirlerse veya kendi çalışmalarından dolayı gelir ve aylık bağlandığı takdirde kız çocuklarının yetim maaşı kesiliyor. 

Engelliler nasıl emekli olacak? 

Engellilerin emekliliği hak kazanmalarında yaş şartı uygulaması bulunmuyor. Engelliler için sigortalılık süresi ve prim ödeme gün sayısı dikkate alınıyor. Burada engellilerin engellilik derecesi önemli. 
Vergi indiriminden yararlanmaya hak kazanmış engelliler 06.08.2003 tarihine göre; 
◊ 1.Derece engelliler 15 yıldan beri sigortalılık süresi ve 3600gün prim ödemek, 
◊  2.Derece engelliler 18 yıldan beri sigortalılık süresi ve 4000gün prim ödemek, 
◊  3.Derece engelliler 20 yıldan beri sigortalılık süresi ve 4400gün prim ödemek, koşulu ile emekli olabileceklerdir.

Arif Temir


'Emeklilik' kurnazlarına hem ceza hem iptal yolda

 'Emeklilik' kurnazlarına hem ceza hem iptal yolda
Artık şirket ortağı olduğu halde kendisini o şirkette çalışıyor gösterenler online tespit edilecek. Bu kişilerin hem sigortalılıkları iptal edilecek hem de kendilerine geriye dönük olarak Bağ-Kur prim borcu çıkarılacak.
SSK'LILAR Bağ – Kur'lulara göre daha yüksek emekli maaşı alıyorlar ve daha kısa süre prim ödeyerek emekli olabiliyorlar. Bu nedenle kendi işyeri olanlar, yani bağımsız çalışanlar ve şirket ortakları çoğu kez Bağ – Kur'lu olmak yerine SSK'lı olmanın yollarını arıyorlar. Özellikle 1 Ekim 2008 sonrasında kendi şirketinde SSK'lı olmanın önü kapanınca SSK'lı olmak isteyen şirket ortaklarının hileli yollara başvurması söz konusu oldu. 
ARTIK BAĞ-KUR'LU OLMALI
SGK şimdi SSK'lı olmak için hileli işlemlere başvuran kişileri tespit etmek amacıyla düğmeye bastı ve elektronik sistemler üzerinden bu kişileri tespit ederek kanunu arkadan dolanan bu kişilerin sigortalılıklarını kabul etmemeye ve daha sonrasında da iptal etmeye hazırlanıyor. SGK kendi şirketinde sigortalı olan kişiler için iki ayrı dönemde iki farklı uygulama benimsiyor. 
1 Ekim 2008 öncesinde bir kişi eğer önce SSK'lı olarak çalışmaya başlamış ve sonrasında çalıştığı şirkete ortak olmuş ise SSK'lı olarak prim ödenmeye devam ettiği müddetçe bu statüden sigortalılığını devam ettirebiliyordu. 1 Ekim 2008 sonrasında bu durum değişti. Bir kişi eğer SSK'lıyken çalıştığı şirkete ortak olursa, SSK'lılık statüsü sona eriyor ve Bağ – Kur'lu olarak prim ödenmeye başlanması gerekiyor. Yani SSK'lılık statüsünün devam etmesi söz konusu olmuyor. Yani 1 Ekim 2008 öncesinde kendi şirketinde SSK'lı olma hakkı söz konusuyken, 1 Ekim 2008 sonrası bu hak kaldırıldı. 1 Ekim 2008 öncesi çalıştığı şirkete ortak olan ve SSK'lı olarak sigortalılığı devam edebilen kişiler primlerine hiç ara vermezlerse 1 Ekim 2008 sonrasında da bu şekilde sigortalı olabiliyorlar. 
KAZANILMIŞ HAK KORUNUYOR
Yani bu kişiler 1 Ekim 2008 sonrasında da kendi şirketlerinde SSK'lı olarak gösterilebiliyorlar. Bunun için gerekli tek şart, prim ödenmeye ara verilmemiş olması. 1 Ekim 2008 sonrasında çalıştığı şirkete ortak olanların ise Bağ –Kur'lu olma zorunluluğu var. Bu şekilde kanunun gerektirdiği işlemi yapmayan kişilerin sigortalılıkları SGK bu durumu tespit ettiğinde iptal edilebiliyor. Ayrıca bu kişilerin SSK'lılık statülerinin sona ermesi gerektiği ve bu sigortalılıkları iptal edilebileceği için de daha sonra kendileri adına geçmişe dönük Bağ – Kur prim borcu çıkması riski söz konusu olabilir. 
Online olarak kontrol edecek
Bu kişileri tespit etmek için SGK, Maliye Bakanlığı ile işbirliğine gitti. 12 Kasım itibarıyla Gelir İdaresi Başkanlığı'nın Vergi Dairesi Otomasyon Projesi kayıtları sorgulanarak gerçek kişi vergi mükelleflerinin kendi işyerlerinden sigortalı olarak gösterilip gösterilmediği online olarak kontrol edilebilecek. Bu şekilde tespit edilen kişilerin bu tarihten itibaren sigortalılıkları kabul edilmeyecek. 
Kapsam genişleyecek
SGK online takip sistemini 12 Kasım'da gerçek kişiler için başlattı. Bu uygulama daha sonra tüzel kişilikler ve şirket ortakları için de genişletilecek. Dolayısıyla şu an yalnızca şirket sahipleri ve vergi mükellefi olarak gözüken kişileri kapsıyor. Fakat SGK uygulamayı tüzel kişiler ve şirket ortakları için genişlettiğinde pek çok kişi için artık bu takip yapılabilecek. 
 
OKAN GÜRAY BÜLBÜL / AKŞAM
 

Şirket Ortağı veya Yönetim Kurulu Üyesi Ortaklar İçin Verilmesi Gereken Sigortalı İşe Giriş ve Sigortalı İşten Çıkış Bildirgelerinin 11.12.2014 Tarihine Kadar SGK’ya Verilmesi Halinde İdari Para Cezası Uygulanmayacaktır

Şirket Ortağı veya Yönetim Kurulu Üyesi Ortaklar İçin Verilmesi Gereken Sigortalı İşe Giriş ve Sigortalı İşten Çıkış Bildirgelerinin 11.12.2014 Tarihine Kadar SGK'ya Verilmesi Halinde İdari Para Cezası Uygulanmayacaktır
 
Şirket Ortağı veya Yönetim Kurulu Üyesi Ortaklar İçin Verilmesi Gereken Sigortalı İşe Giriş ve Sigortalı İşten Çıkış Bildirgelerinin 11.12.2014 Tarihine Kadar SGK'ya Verilmesi Halinde İdari Para Cezası Uygulanmayacaktır
Bilindiği üzere, "6552 sayılı İş Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması ile Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına Dair Kanun" 11/09/2014 tarihli, 29116 (Mükerrer) sayılı Resmi Gazete' de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
6552 sayılı Kanun ile İş Kanunu, bazı kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde değişiklikler yapılmış ve bazı alacakların yeniden yapılandırılmasına imkan sağlanmıştır.
Bu çerçevede, 6552 sayılı Torba Kanunun 61 inci maddesi ile 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'na aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 57 – 8 inci maddenin üçüncü fıkrasında ve 9 uncu maddenin birinci fıkrasının (b) bendinde belirtilenler için 9 uncu maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen yükümlülükler ile 11 inci maddenin üçüncü ve altıncı fıkrasında belirtilen yükümlülüklerden bu maddenin yürürlük tarihinden itibaren üç ay içinde yerine getirilmiş olanlar, kanuni süresinde yerine getirilmiş sayılır ve idari para cezası uygulanmaz. Bu yükümlülükler için daha önce uygulanan idari para cezaları, kesinleşip kesinleşmediğine bakılmaksızın terkin edilir, ancak tahsil edilmiş tutarlar red ve iade veya mahsup edilmez.
5 inci maddenin birinci fıkrasının (e) bendi kapsamındaki sigortalılar hakkında bu Kanun gereğince verilmesi gereken bildirge ve belgeler, bu maddenin yürürlük tarihinden itibaren altı ay içinde verilmesi hâlinde kanuni süresinde verilmiş sayılır. Bu yükümlülükler için daha önce uygulanan idari para cezaları, kesinleşip kesinleşmediğine bakılmaksızın terkin edilir, ancak tahsil edilmiş tutarlar red ve iade veya mahsup edilmez.
Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Kurum tarafından belirlenir."
Sosyal güvenlik mevzuatına göre, limited şirketlerin ortakları ve anonim şirketlerin yönetim kurulu üyesi olan ortakları zorunlu olarak 4/b (Bağ-Kur) kapsamında sigortalı sayılmaktadır.
-Bu çerçevede, anonim şirketlerin yönetim kurulu üyesi olan ortaklarının sigortalılıkları, yönetim kurulu üyeliğine seçildikleri tarihte başlamakta ve bu tarih şirket yetkililerince,
-Limited şirket ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerin komandite ortaklarından hisse devri alan yeni ortaklarının sigortalılıkları, ortaklar kurulunca devrin yapılmasına karar verildiği tarihte başlamakta ve bu tarih ortaklar kurulu kararının, hisse devrine ilişkin tanzim edilen noter devir sözleşmesinin, devrin yapıldığının işlendiği pay defterinin birer sureti veya devir ticaret sicil memurluğunca tescil edilmiş ise ticaret sicil gazetesinde ilan edildiği nüshasının ibraz edilmesi kaydıyla şirket yetkililerince,
15 gün içinde kâğıt ortamında düzenlenecek Sigortalı İşe Giriş Bildirgesi ile SGK' ya bildirilmesi gerekmektedir.
Yine, anonim şirketlerin yönetim kurulu üyesi olan ortaklarının sigortalılıkları bu görevlerinin bittiği tarihte sona ermekte ve bu tarih şirket yetkililerince ve sigortalılarca,
-Limited şirket, sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerin komandite ortaklarının sigortalılıkları hisse devrine ilişkin alınan ortaklar kurulu kararı ile hissenin devrine ilişkin tanzim edilen noter devir sözleşmesinin ve devrin pay defterine işlendiği sayfanın birer suretlerinin birlikte ibraz edilmesi veya hisse devri ticaret sicil memurluğuna tescil edilmiş ise ticaret sicil gazetesinde ilan edildiği nüshasının ibraz edilmesi kaydıyla ortaklar kurulu karar tarihi itibarıyla sona ermekte ve bu tarih sigortalılar ve şirket yetkililerince,
10 gün içinde kağıt ortamında düzenlenecek Sigortalı İşten Ayrılış Bildirgesi ile SGK' ya bildirilmesi gerekmektedir.
Yukarıda belirtilen işe giriş ve çıkış bildirimlerinin yapılmaması veya geç yapılması halinde ise 5510 sayılı Kanunun 102 nci maddesi uyarınca asgari ücret tutarında idari para cezası uygulanmaktadır.
6552 sayılı Torba Kanunla 5510 Sayılı Kanuna eklenen geçici 57 nci madde uyarınca, şirket tüzel kişilikleri tarafından 01/10/2008 tarihinden sonraki sürede ortaklar ve/veya yönetim kurulu üyesi ortaklar için verilmesi gerektiği halde verilmemiş olan sigortalı işe giriş bildirgesi ve sigortalı işten çıkış bildirgelerinin 11/12/2014 tarihine kadar verilmesi halinde ilgili bildirgeler kanuni süresinde verilmiş sayılacak ve idari para cezası uygulanmayacaktır.
Bu yükümlülükler için daha önce uygulanan ve ödemesi yapılmayan idari para cezaları, kesinleşip kesinleşmediğine bakılmaksızın terkin edilecektir.
İdari para cezaları tahsil edilmiş ise iade veya mahsup edilmeyecektir.
Buna göre, 6562 sayılı Torba Kanunla getirilmiş olan idari para cezası affından yararlanabilmek için şirket tüzel kişiliklerinde 01/10/2008 tarihinden sonraki ortaklık ve/veya yönetim kurulu üyesi ortaklık değişikliklerinin kontrol edilerek, yapılmamış olan işe giriş ve işten ayrılış ile ilgili bildirim yükümlülüklerinin en geç 11/12/2014 tarihine kadar yerine getirilmesi gerekmektedir.
pwc
 

 

6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanun değişikliği; Ortaklıktan Çıkarma ve Satma Haklarının Kullanımı Oy haklarının hesaplanma usulü

 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanun değişikliği; Ortaklıktan Çıkarma ve Satma Haklarının Kullanımı Oy haklarının hesaplanma usulü
(1) Pay alım teklifi sonucunda veya birlikte hareket etmek de dahil olmak üzere herhangi bir şekilde sahip olunan paylara ilişkin oy haklarının, ortaklığın oy haklarının %98'ine ulaşması veya bu konumda iken ek pay alınması durumunda, hakim ortak açısından sahip oldukları payların imtiyazlı olup olmadığı dikkate alınmaksızın diğer pay sahiplerinin tamamını ortaklıktan çıkarma hakkı, diğer ortaklar açısından da paylarını hakim ortağa satma hakkı doğar.
 
(2) Oy haklarına ilişkin oranın tespitinde, hakim ortağın sahip olduğu doğrudan ve dolaylı paylar dikkate alınır. Oy hakkında imtiyazlar ve paylar üzerinde intifa veya alım hakkı olan kişilerin sahip olduğu oy hakkı dikkate alınmaz.
 
(3) Ortaklıkların sermaye piyasası mevzuatı dışında tabi oldukları diğer mevzuattan kaynaklanan yükümlülükleri saklıdır.
 
Hakların kullanımına ilişkin prosedür
(1) Hakim ortak tarafından, hakim ortak konumunun kazanılması veya bu konumda iken ek pay alınması durumunda Kurulun özel durumların kamuya açıklanmasına ilişkin düzenlemeleri çerçevesinde kamuya açıklama yapılır. Söz konusu açıklamayı takip eden üç aylık hak düşürücü süre içerisinde satma hakkını kullanmak isteyen hakim ortak dışındaki diğer ortaklar altıncı maddenin üçüncü fıkrası çerçevesinde belirlenen fiyat üzerinden satma hakkını kullanım taleplerini ortaklığa yazılı olarak iletir. Üç aylık süre içerisinde hakim ortağın hakim ortak konumunu kaybetmesi durumunda, sürenin bitimine kadar satma hakkının kullandırılmasına devam edilir. Hakim ortak söz konusu üç aylık süre içerisinde, satma hakkının kullanılması sebebiyle yaptığı alımlar hariç olmak üzere, ek pay alımında bulunamaz.
 
(2) Ortaklık, satma hakkı kullanım talebinde bulunan pay sahiplerinin ortaklık sıfatını araştırır ve ilk satma hakkı kullanım talebinin kendisine ulaşmasını takiben bir ay içinde pay değerlerinin tespiti amacıyla Kurulun ilgili düzenlemeleri uyarınca değerleme raporu hazırlatır.
 
(3) Ortaklık, pay sahiplerinin taleplerini, talebin kendisine ulaşmasını izleyen en geç bir ay içinde ve her halükarda değerleme raporu sonuçlarının kamuya açıklanmasını takip eden en geç üç iş günü içinde iadeli taahhütlü mektupla veya noter aracılığı ile hakim ortağa bildirir.
 
(4) Hakim ortağın, satma hakkı kullanım talebinin kendisine ulaşmasını izleyen en geç üç iş günü içinde pay bedellerini ortaklık hesabına yatırması gerekir. Satma hakkını kullanmak isteyen ortakların sahip oldukları payların bedeli, pay bedellerinin hakim ortak tarafından ortaklık hesabına yatırılmasını takip eden en geç ikinci iş günü ortaklık tarafından ödenir ve ödeme ile birlikte pay devir işlemleri sonuçlandırılır. Satma hakkı yatırım kuruluşu vasıtasıyla kullandırılabilir.
 
(5) Satma hakkı kullanılmak istendiğinde, sahip olunan imtiyazlı veya imtiyazsız tüm paylar için kullanılmalıdır.
 
(6) Satma hakkının kullanımına ilişkin üç aylık hak düşürücü sürenin sona ermesini takiben en geç üç işgünü içinde ortaklıktan çıkarma hakkını kullanmak isteyen hakim ortak, bu hakkını altıncı maddenin ikinci fıkrası çerçevesinde belirtilen fiyat üzerinden kullanmak üzere ortaklığa başvurur. Söz konusu başvuruda; hakim ortağın adı soyadı/unvanı, adresi, satım bedeli ile banka teminat mektubuna yer verilmesi veya ortaklıktan çıkarma hakkı için kullanılacak fonun özel bir hesapta bloke edilmesi gerekir.
 
(7) Ortaklık yönetim kurulu diğer ortakların paylarının iptali ile söz konusu paylar karşılığında çıkarılacak yeni payların ihracı amacıyla karar alarak ihraç belgesinin onaylanmasını teminen Ek'te yer alan belgelerle birlikte Kurula başvurur. Payları borsada işlem gören ortaklıklar, eş zamanlı olarak ayrıca paylarının borsa kotundan çıkarılması için borsaya başvurur. Kurula yapılacak başvuru, Kurulun paylara ilişkin düzenlemeleri çerçevesinde tahsisli sermaye artırımı esaslarına göre sonuçlandırılır; ancak bu durumda borsanın toptan satışlar pazarına ilişkin düzenlemelerinde yer alan fiyat marjlarına ilişkin esaslar uygulanmaz.
 
(8) Hakim ortak, diğer ortakları ortaklıktan çıkarmaya ilişkin toplam bedeli Kurul onayını takip eden üç iş günü içinde ortaklığın banka hesabına yatırır. Ortaklık tarafından hakim ortağa tahsisli olarak yapılacak sermaye artırımı, hakim ortağın ortaklıktan çıkarma hakkına karşılık olarak bu maddenin altıncı fıkrası kapsamında bloke edilen ortaklığa önceden vermiş olduğu söz konusu tutara mahsuben gerçekleştirilir. İhraç edilecek yeni paylar için nominal değerinden aşağı olmamak kaydıyla ortaklıktan çıkarma hakkı kullanım bedeli üzerinden hesaplanacak Kurul ücreti, ihraç belgesinin teslim alınmasından önce hakim ortak tarafından Kurulun ilgili hesabına yatırılır.
 
(9) Kurulca onaylı ihraç belgesi, ortaklıklar tarafından Kurul onayını takip eden üç iş günü içerisinde ticaret siciline tescil edilir ve TTSG'de yayımlanır. Ortaklıktan çıkarma hakkının kullanımına konu olan önceki paylar, tescil tarihi itibarıyla iptal edilmiş sayılır.
 
(10) Payları borsada işlem gören ortaklıklar, hakim ortağın parayı ortaklık hesabına yatırmasını takip eden iş günü bu bedelin hakim ortak dışındaki ortakların hesabına aktarılması, söz konusu ortakların paylarının iptali ve yeni ihraç edilecek payların hakim ortak hesabına aktarılması talebi ile MKK'ya başvurur. MKK sisteminde kayden izlenen paylara ilişkin tutarlar, MKK tarafından hakim ortak dışındaki hak sahipleri hesaplarına aktarılmak üzere ilgili yatırım kuruluşları hesaplarına transfer edilir. Söz konusu tarih itibarıyla MKK sisteminde ortaklık nezdinde izlenen paylar ile kaydileştirilmeyen ve anılan tarihten sonra pay sahibi olduğunu ispat eden kişilerin paylarına ilişkin bakiye tutarın, ortaklık tarafından üç yıllık bir süre boyunca ilgili yatırım kuruluşları vasıtasıyla Takasbank nezdinde açılacak özel bir bloke hesapta nemalandırılmak suretiyle tutulması gerekir. Bloke edilecek tutar yerine banka teminat mektubu verilmesi mümkündür. Payların iptalinden itibaren üç yıllık sürenin sonunda, ilgili yatırım kuruluşunun Takasbank'a başvurusunu takiben blokaj kaldırılır. Üç yıl boyunca Takasbank nezdinde bloke olarak tutulan tutarın neması ile hesapta kalan bakiye, üç yıllık sürenin sonunda talep üzerine ortaklığa iade edilir. Bu tarihten sonra pay sahibi olduğunu ispat eden kişilere payları karşılığında ödenecek pay bedelleri ortaklık tarafından karşılanır. Bu fıkranın uygulanmasında bloke hesapta yer alan tutarın nemalandırılması, aracılık işlemlerinde uygulanacak takas esasları ve blokajın kaldırılmasına ilişkin esaslar Takasbank tarafından Kurulun onayı ile belirlenir.
 
(11) Payları borsada işlem görmeyen ortaklıklar; hakim ortağın ortaklıktan çıkarma hakkını kullanacağını, ortaklıktan çıkarma hakkının kullanılması sebebi ile payların iptal edileceğini ve pay sahibi olan ortakların satım bedeli karşılığında sahip oldukları pay senetlerinin imhası için ortaklığa başvurmaları gerektiğini Kurulun özel durumların kamuya açıklanmasına ilişkin düzenlemeleri çerçevesinde kamuya açıklar ve ortaklık merkezinin bulunduğu yerde yayımlanan en yüksek tirajlı yerel süreli yayınlardan birinde veya ulusal bir gazetede ilan eder. Teslim olunan pay senetlerinin bedelleri aynı gün içerisinde tam ve nakden ödenir. Pay senetleri ilgili kuponlarla birlikte noter huzurunda fiziken iptal ve imha edilir ve bu durum noter tarafından düzenlenecek bir tutanakla tespit ettirilir. Söz konusu ortaklıklar; ortaklıktan çıkarma hakkının kullanımına konu olan ve iptal edilmiş sayılan önceki payları, herhangi bir süre sınırı olmaksızın sahiplerinin yapacakları başvuru üzerine satın almakla yükümlüdür.
 
(12) Onuncu fıkrada belirtilen MKK sürecinin tamamlanmasının ardından, borsa tarafından konuya ilişkin başvuru değerlendirilerek ortaklık paylarının borsa kotundan çıkarılmasına ve işlem görmekten sürekli men edilmesine karar verilir; anılan karar, kararın borsa tarafından KAP'ta duyurulmasını izleyen ilk iş günü yürürlüğe girer.
 
(13) Hakim ortak tarafından ortaklıktan çıkarma hakkının kullanıldığı ortaklıklar, Kurul tarafından resen Kanun kapsamından çıkarılır.
 
(14) Bu madde kapsamında yapılacak borsa kotundan çıkarılma işlemleri, ayrılma hakkının doğmadığı haller arasında kabul edilir.
 
Ortaklıktan Çıkarma ve Satma Hakkı Kullanım Bedeli
Hakların kullanım bedeli
 
 (1) Ortaklıktan çıkarma ve satma haklarının kullanımına ilişkin süreçte bedel Türk Lirası olarak tam ve nakden ödenir.
(2) Ortaklıktan çıkarma hakkının kullanılmasında satım bedeli olarak;
 
a) Payları borsada işlem gören ortaklıklar için;
1) Borsada işlem gören pay gruplarının her biri için, hakim ortak konumunun kazanıldığının veya hakim ortak konumunda bulunup ek pay alındığının kamuya açıklandığı tarihten önceki otuz gün içinde borsada oluşan ağırlıklı ortalama fiyatların aritmetik ortalaması,
2) Borsada işlem görmeyen pay gruplarının her biri için; işlem gören sadece bir pay grubu bulunması durumunda bu gruba ilişkin olarak bu fıkranın (a) bendinin (1) numaralı alt bendi hükmü çerçevesinde tespit edilen fiyat, işlem gören birden fazla pay grubu bulunması durumunda ise bu gruplara ilişkin olarak bu fıkranın (a) bendinin (1) numaralı alt bendi hükmü çerçevesinde tespit edilen fiyatların aritmetik ortalaması,
 
b) Payları borsada işlem görmeyen ortaklıklar için, her bir pay grubuna ilişkin fiyatın tespiti amacıyla hazırlanan değerleme raporunda belirlenen bedel
dikkate alınır.
 
(3) Satma hakkının kullanımına ilişkin adil bedel ise,
a) Payları borsada işlem gören ortaklıklar için bu maddenin ikinci fıkrası çerçevesinde hesaplanacak fiyat, her bir pay grubuna ilişkin fiyatın tespiti amacıyla hazırlanan değerleme raporunda belirlenen bedel, hakim ortak konumunun kazanıldığının veya hakim ortak konumunda bulunup ek pay alındığının kamuya açıklandığı tarihten önceki bir yıl içinde Kanunun 26. maddesi çerçevesinde zorunlu pay alım teklifi yapılmış ise bu fiyat ile hakim ortak konumunun kazanıldığının veya hakim ortak konumunda bulunup ek pay alındığının kamuya açıklandığı tarihten önceki son altı ay, bir yıl ve beş yıl içinde borsada oluşan ağırlıklı ortalama fiyatlarının ortalaması karşılaştırılarak bulunan en yüksek bedel,
b) Payları borsada işlem görmeyen ortaklıklar için bu maddenin ikinci fıkrası çerçevesince hazırlanan değerleme raporunda belirtilen bedel ile hakim ortak konumunun kazanıldığının veya hakim ortak konumunda bulunup ek pay alındığının kamuya açıklandığı tarihten önceki bir yıl içinde Kanunun 26 ncı maddesi çerçevesinde zorunlu pay alım teklifi yapılmış ise bu fiyatın karşılaştırılarak bulunan en yüksek bedel olarak kabul edilir. Bu maddede belirtilen süreler içinde gerçekleştirilen işlemler ile ilgili olarak Kurulca Kanunun 101. ve 107.maddeleri uyarınca işlem yapılmasına karar verilmesi durumunda, bu süreler hesaplama dönemlerine dahil edilmez.
 
Kamuyu aydınlatma
 
(1) Hakim ortak tarafından, hakim ortak konumunun kazanılması veya bu konumda iken ek pay alınması, bu konumun kaybedilmesi, ortaklıktan çıkarma hakkının kullanılmasına karar verilmesi, hakkın kullanım bedeli ile birlikte Kurulun özel durumların kamuya açıklanmasına ilişkin düzenlemeleri çerçevesinde kamuya açıklanır.
 
(2) Aşağıdaki hususlar, Kurulun özel durumların kamuya açıklanmasına ilişkin düzenlemeleri çerçevesinde ortaklık tarafından kamuya açıklanır:
a) Ortaklıktan çıkarma hakkının kullanımı talebinde bulunulması amacıyla ortaklığa başvurulması, ortaklıktan çıkarma süreci ve ortaklıktan çıkarma sürecinin sonuçlarına ilişkin bilgi,
b) Satma hakkının doğması, satma hakkının kullanımı talebiyle ortaklığa başvuruda bulunulması halinde, başvuru geldiği sürece günlük olarak, bu hakkı kullanmayı talep eden ortakların sayısı, sermayedeki pay oranları ile toplam satma hakkı bedeli,
c) Bedelinin tespitine ilişkin olarak hazırlanan değerleme raporunun özet veya sonuç kısmı dahil satma hakkı bedeli,
ç) Satma hakkının kullanım süresi sonucunda, bu hakkı kullanan ortakların sayısı ve sermayedeki pay oranları ile hakim ortağın sermayedeki pay oranı.
 
(3) Satma hakkının kullanımı amacıyla ortaklığa başvuruda bulunulması sırasında değerleme raporu sonucuna göre pay bedeli belli değil ise, altıncı maddede belirtilen diğer kriterlere göre belirlenen fiyatların satma hakkı talebinde bulunulduğuna ilişkin bilgi ile birlikte kamuya açıklanması gerekir.
 
İstisnalar
(1) Kamu kurum veya kuruluşlarının pay sahibi olduğu ortaklıklarda, ilgili kamu kurum veya kuruluşlarının aksi yönde talepleri olmadığı sürece kamunun sahip olduğu paylar için bu Tebliğ hükümleri uygulanmaz.
 
(2) Yatırım ortaklıklarına ilişkin hükümler saklıdır.
 
Ortaklıktan çıkarma ve satma haklarının kullanımına ilişkin sınırlama
 
(1) Ortaklık paylarının borsada işlem görmeye başlamasından itibaren iki yıl süreyle ortaklıktan çıkarma veya satma hakkı kullanılamaz.
 
Yürürlükten kaldırılan tebliğ
 
 (1) 2/1/2014 tarihli ve 28870 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Ortaklıktan Çıkarma ve Satma Hakları Tebliği (II-27.1) yürürlükten kaldırılmıştır.
(2) Kurulun diğer düzenlemelerinde birinci fıkrada belirtilen tebliğe yapılan atıflar bu Tebliğe yapılmış sayılır.
 
Mevcut durumda hakim ortak konumunda bulunan ortaklara ilişkin hükümler
 
(1) Bu Tebliğin yürürlük tarihi itibarıyla hakim ortak konumunda bulunan ortaklar açısından, ortaklıktan çıkarma hakkı kendiliğinden doğmaz. Bu durumda satma hakkı da kullanılamaz. Ancak hakim ortak tarafından yapılacak ek bir pay alımı ile bu haklar kullanılabilir hale gelir.
 
Kurula yapılmış mevcut başvurular
 
(1) Kurula ortaklıktan çıkarma hakkının kullanılabilmesine yönelik olarak yapılmış başvuruların sonuçlandırılmasında, hakim ortağa ortaklıktan çıkarma hakkını kullanıp kullanmak istemediğini yeniden değerlendirebilmesi için bu Tebliğin yayımı tarihinden itibaren bir aylık süre tanınır. Bu sürede satma hakkı kullanılamaz. Hakim ortağın ortaklıktan çıkarma hakkını kullanmaktan vazgeçtiğini kamuya açıklaması durumunda satma hakkının kullanılmasına başlanılması için hakim ortağın ek pay alması gerekir. Hakim ortağın ortaklıktan çıkarma hakkını kullanmak istediğini kamuya açıklaması durumunda ise, satma hakkının kullanımına ilişkin hak düşürücü süre kamuya yapılan söz konusu açıklama tarihi itibariyle başlar. Hakların kullanım bedelinin hesaplanmasında başlangıç tarihi olarak ise hakim ortağın ortaklıktan çıkarma hakkının kullanımına ilişkin kamuya yaptığı ilk açıklama tarihi esas alınır.
Oy oranlarının belirlenmesine ilişkin geçiş süreci
(1) Ortaklıktan çıkarma ve satma haklarının kullanılabilmesi için şart olan ve dördüncü maddede belirtilen %98'lik oy hakkı oranı, 31/12/2014 tarihine kadar doğmuş olan ve doğacak hakların kullanımında %95, 31/12/2017 tarihine kadar doğacak hakların kullanımında ise %97 olarak dikkate alınır.
 
 
ORTAKLIKTAN ÇIKARMA HAKKININ KULLANIMI İÇİN
 KURULA
YAPILACAK BAŞVURULARDA İSTENEN BİLGİ VE BELGELER
 
1. Yürürlükte bulunan tüm değişiklikleri içeren ve tek bir metin haline getirilmiş, ortaklığı temsile yetkili kişilerce imzalı esas sözleşme,
2. Esas sözleşmede yer alan pay gruplarına ve bu gruplara tanınan imtiyaz ve kısıtlamalara ilişkin bilgiler,
3. Hakim ortağın adı soyadı/unvanı, adresi ve satım bedeli,
4. Pay değerlerinin tespiti amacıyla Kurulun ilgili düzenlemelerine göre hazırlanmış değerleme raporu,
5. Türkiye'de bankacılık faaliyetinde bulunma yetkisine sahip bir banka tarafından verilen teminat mektubuna veya ortaklıktan çıkarma hakkı için kullanılacak özel bir hesapta bloke edilmiş fona ilişkin bilgi ve belgeler,
6. Yönetim kurulunun diğer ortakların paylarının iptali ile söz konusu paylar karşılığında çıkarılacak yeni payların ihracına ilişkin kararı,
7. İhraç belgesi,
8. Esas sermaye sistemindeki ortaklıklarda sermaye maddesinin değişikliğine ilişkin madde tadil tasarısı,
9. Kayıtlı sermaye sistemindeki ortaklıklarda, Kanunun 18 inci maddesinin yedinci fıkrası uyarınca tescil ve ilan ettirilecek çıkarılmış sermayeyi gösteren esas sözleşmenin sermayeye ilişkin maddesinin yeni şekli,
10. Ortaklığın mevcut sermayesinin ödendiğinin tespitine ilişkin mali müşavir raporu,
11. Ortaklığın son durum itibarıyla yüzde beş ve üzeri pay sahiplerini gösterir şekilde ortaklık yapısı ile mevcut yönetim kurulu üyeleri hakkında bilgi,
12. Ortaklığın yaptığı son sermaye artırımı tescilinin ilanına ilişkin TTSG,
13. Ortaklığı temsile yetkili kişilerin noter onaylı imza sirküleri,
14. Kurulca istenecek diğer bilgi ve belgeler.
 
Alen DANİGYAN
SMMM
 
 

 

 

Kanuni Temsilcilerin Tasfiye öncesi döneme ilişkin Vergi ve Cezalardan Sorumluluğu

 
Kanuni Temsilcilerin Tasfiye öncesi döneme ilişkin Vergi ve Cezalardan Sorumluluğu
Tasfiye edilerek tüzel kişiliği ticaret sicilinden silinmiş olan mükelleflere tasfiye öncesi dönemlerine ilişkin olarak salınacak her türlü vergi tarhiyatı ve kesilecek cezaların, mütesselsilen sorumlu olmak üzere kanuni temsilcilerden herhangi bir adına yapılacağına ilişkin olarak 5520 sayılı KVK'nın 17. maddesine eklenen 9. fıkrasının, yürürlük tarihinden önceki dönemlerde gerçekleşen olaya uygulanamayacağı hk.
Danıştay 9. Dairesi
Tarih : 26.12.2013
Esas No : 2013/11310
Karar No : 2013/12989
KVK Md. 17/9
KANUNİ TEMSİLCİLERİN TASFİYE ÖNCESİ DÖNEME İLİŞKİN VERGİ VE CEZALARDAN SORUMLULUĞU
İstemin Özeti: Davacı adına, sahte fatura kullandığı yönünde hakkında vergi inceleme raporu düzenlenen münfesih (…) Ltd. Şti.'nin kanuni temsilcisi olduğundan bahisle 2007/Ocak-Nisan dönemlerine ilişkin olarak re'sen tarh edilen katma değer vergisi ile kesilen vergi ziyaı ve özel usulsüzlük cezalarının kaldırılması istemiyle açılan davayı kabul eden Vergi Mahkemesi'nin kararının; dilekçede ileri sürülen sebeplerle bozulması istenilmektedir.
Karar: Davacı adına kanuni temsilcisi olduğu tasfiyesi tamamlanmış şirketin bir kısım alış faturasının sahte olduğundan bahisle düzenlenen vergi inceleme raporuna dayanılarak 2007/Ocak-Nisan dönemlerine ilişkin olarak tarh edilen vergi ziyaı cezalı katma değer vergisi ile kesilen özel usulsüzlük cezasının kaldırılması istemiyle açılan davayı kabul eden vergi mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Vergi Mahkemesince; tüzel kişiliği sona eren şirketin haklara sahip olması, borçlu kılınması hukuken mümkün olmadığından, infisah eden şirket için tarh ve ceza kesme işlemi tesis edilemeyeceğinden, 5904 sayılı Kanun ile 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu'na eklenen 17/9. maddesi hükmünün ise kurumlar vergisine ilişkin olması nedeniyle katma değer vergisi borçlarına uygulanmasına da vergi türleri ve düzenlendiği kanunların farklı olması nedeniyle yasal olarak imkan bulunmadığından, davacı adına yapılan cezalı tarhiyatta hukuki isabet bulunmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verildiği görülmektedir.
5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu'nun, İkinci Kısmının "Tasfiye, Birleşme, Devir, Bölünme ve Hisse Değişimi" başlıklı Dördüncü Bölümünde yer alan "Tasfiye" başlıklı 17. maddesine, 5904 sayılı Kanun'un 6. maddesiyle, 03.07.2009 tarihinden geçerli olmak üzere eklenen 9. fıkrasında; tasfiye edilerek tüzel kişiliği ticaret sicilinden silinmiş olan mükelleflere tasfiye öncesi ve tasfiye dönemlerine ilişkin olarak salınacak her türlü vergi tarhiyatı ve kesilecek cezaların, mütesselsilen sorumlu olmak üzere; tasfiye öncesi dönemler için kanuni temsilcilerden, tasfiye dönemi için ise tasfiye memurlarından herhangi biri adına yapılacağı, limited şirket ortaklarının, tasfiye öncesi dönemlerle ilgili bu kapsamda doğacak amme alacaklarından şirkete koydukları sermaye hisseleri oranında sorumlu olacakları, bu fıkra uyarınca tasfiye memurlarının sorumluluğunun, tasfiye sonucu dağıtılan tutarla sınırlı olacağı hüküm altına alınmıştır.
Anılan düzenlemenin gerekçesinde; "tasfiye edilerek tüzel kişiliği ticaret sicilinden silinmiş olan mükelleflerin, tasfiye öncesi ve tasfiye dönemine ilişkin olarak kesilecek vergi cezaları dahil her türlü vergi tarhiyatının, tasfiye dönemi için tasfiye memurları adına, tasfiye öncesi dönemleri için kanuni temsilciler müteselsil sorumlu olmak üzere bunlardan herhangi biri adına yapılacağı öngörülmektedir." denilmektedir.
Bu düzenlemeden anlaşılacağı üzere, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 17. maddesinin 9. fıkrasının, tasfiyesi tamamlanmak suretiyle tüzel kişiliği ortadan kalkmış ve hukuk aleminde varlığı sona ermiş mükellefler hakkında, tasfiye dönemine ve tasfiye öncesi döneme ilişkin olarak yapılacak her türlü vergi tarhiyatı ve kesilecek cezalar için uygulanması öngörülmüş; bu hükmün, sadece kurumlar vergisi tarhiyatları için uygulanacağı konusunda bir düzenlemeye yer verilmemiş, aksine madde metninde açıkça "her türlü vergi tarhiyatı ve kesilecek cezalar" dan bahsedilmek suretiyle, madde hükmünün, tüm vergi ve cezalar için uygulanması amaçlanmıştır. Bu durumda, söz konusu düzenlemeyi, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu'na eklenmiş olması nedeniyle, sadece kurumlar vergisine ilişkin olarak uygulanacağı şeklinde yorumlamak; anılan düzenlemenin, tasfiyesi tamamlanan kurumların vergilendirilmesi konusunda genel bir kanun hükmü getirmiş olan kanun koyucunun iradesinde öngörülmeyen şekilde kurumlar vergisi dışındaki diğer tüm vergiler için uygulanabilirliğini ortadan kaldıracağı gibi, kanun koyucunun, söz konusu düzenlemeyi yapmaktaki amacına da aykırı olacaktır. Bu nedenle, temyize konu vergi mahkemesi kararının; 17/9. maddesi hükmünün, kurumlar vergisine ilişkin olması nedeniyle katma değer vergisi yönünden uygulanamayacağına ilişkin gerekçesinde hukuki isabet bulunmamaktadır.
Bunun yanı sıra; bilindiği gibi, hukuk devleti en kısa tanımıyla, "vatandaşlarının hukuki güvenlik içinde bulundukları, devletin eylem ve işlemlerinin hukuk kurallarına bağlı olduğu bir sistemi anlatır." Hukuki güvenlik ilkesi ise, bir toplumda bireylerin bağlı oldukları hukuk kurallarını önceden bilmeleri, davranış ve tutumlarını bu kurallara göre güvenle düzene sokabilmeleri, başka bir ifadeyle ilgililerin hukuki durumun süreceğine olan inancı dolayısıyla hayal kırıklığına uğratılmaması anlamına gelir. Dolayısıyla hukuki güvenlik ilkesi, hukuk devletinin olmazsa olmaz koşuludur.
Vergi hukuku, devletin, bireylerin temel hak ve özgürlüklerine müdahalesini düzenleyen hukuk dallarından biri olması nedeniyle hukuk devleti ilkesi ve dolayısıyla hukuki güvenlik ilkesi ile yakından ilişkilidir. Hukuki güvenlik ilkesi, vergi hukuku açısından çok özel bir anlam ifade eder. Zira bu ilke sayesinde, vergi yükümlülerinin hak ve özgürlük alanlarına devletin vergilendirme aracılığıyla yaptığı müdahaleleri önceden öngörmeleri, tutum ve davranışlarını buna göre ayarlamaları sağlanır. Böylece bireyler geleceğe yönelik planlarını güven içinde yapabilecekler ve sonuç olarak vergilendirmede keyfilik önlenebilecektir.
Vergilendirmede hukuki güvenliğin sağlanması için gerçekleşmesi gerekli koşullardan biri de vergi normlarının geriye yürümemesidir. Vergi normlarının geçmişte meydana gelen olaylara uygulanması hukuki güveni zedeler. Çünkü bireyler yaşamlarını sürdürürken ekonomik yönden alacakları kararları, yürürlükteki vergi normlarına göre alırlar. Normatif düzenden değişiklik yaratan organ tarafından vergiyi doğuran olaydan sonra ihdas edilecek normlarla, kişilerin geçmiş dönemlere ilişkin vergi yüklerinin arttırılması, vergi yükümlülerinin devlete olan inançlarının sarsılmasına; ekonomik ve ticari hayatta bulunması gerekli belirlilik ve istikrarın bozulmasına sebep olur.
Vergi normlarının geriye yürümemesi ilkesinin uygulanması açısından ise, vergi normlarının uygulanması gereken zamanın tespitinde, vergisel yükümlülüğün tesisinde ilk ve başlıca unsur olan vergiyi doğuran olayın belirlenmesi gerekmektedir. Zira, konusu, matrahı, oranı ve yükümlüsü kanunla belirlenmiş olan verginin bir kamu alacağı olarak yükümlüsünden talep edilebilmesi, her şeyden önce, yine kanunla belirlenmiş vergiyi doğuran olayın meydana gelmesine bağlıdır.
Pozitif hukuk açısından olaya bakıldığında da, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 19. maddesinde, vergi alacağının doğumu; tarh, tahakkuk, beyanname verilmesi veyahut ödeme zamanına değil, vergiyi doğuran olaya bağlanmıştır.
Bu bağlamda, vergi hukukunda geriye yürümezlik ilkesi, verginin yasallığı ilkesinin bir sonucudur. Dolayısıyla, verginin ana unsurlarından bir veya birkaçında değişiklik yapan yeni bir vergi kanununun, yürürlüğe girmeden önceki bir dönemi de kapsayacak şekilde uygulanması, o dönemde yasal olmayan ana unsurların uygulanması sonucunu doğurur ki bu durum da verginin yasallığı ilkesine aykırı olacaktır.
Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde, 5520 sayılı Kanun'un 17. maddesine 5904 sayılı Kanun'un 6. maddesi eklenen 9. fıkranın 03.07.2009 tarihinde yürürlüğe girmiş olması nedeniyle, ancak bu tarihten sonraki dönemlere ilişkin olarak uygulanması, vergiyi doğuran olayın 03.07.2009 tarihinden önce gerçekleşmiş olması durumunda anılan fıkranın uygulanmaması gerekliliği, hukuk devleti ve hukuki güvenlik ilkesi ile bu ilkelerin vergi hukuku bakımından hayata geçirilmesinde önemli rol oynayan vergi kanunlarının geriye yürümemesi ilkesinin zorunlu bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır.
Dosyanın incelenmesinden, davacının, (...) Ltd. Şti.' nin kanuni temsilcisi olduğu, adı geçen şirketin 22.07.2010 tarihinde tasfiye sürecine girdiği, tasfiye sürecinin 23.05.2012 tarihinde sonuçlandırılarak, bu kararın 06.06.2012 tarihinde Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi'nde ilan edilerek tasfiyesinin tamamlandığı, daha sonra tasfiyesi tamamlanmış şirket hakkında düzenlenen 11.06.2012 tarihli vergi inceleme raporu ile şirketin faaliyet döneminde sahte fatura kullanarak haksız katma değer vergisi indirimi sağladığının tespit edildiğinden bahisle 5520 sayılı Kanun'un 17/9. maddesi gereğince ilgili dönemde şirket kanuni temsilcisi olan davacı adına 12.11.2012 tarihli ihbarnamelerin düzenlenerek davacıya tebliğ edilmesi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Olayda, vergiyi doğuran olayın tasfiyesi tamamlanarak tüzel kişiliği sona eren şirketin 2007 yılında sahte fatura düzenlemesinden kaynaklandığı, davacı adına yapılan tarhiyatın ve kesilen cezaların 2007 yılına ait olduğu göz önüne alındığında, 03.07.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 17. maddesine eklenen 9. fıkrasının, yürürlükte olmadığı dönemlere ilişkin olarak uygulanması, yukarıda bahsedilen hukukun temel ilkeleri karşısında mümkün olmadığından, davacı adına anılan Kanun maddesine dayanılarak yapılan dava konusu cezalı tarhiyatta ve kesilen özel usulsüzlük cezasında hukuka uyarlık görülmemiştir. Bu nedenle, davanın kabulüne karar veren vergi mahkemesi kararı sonucu itibariyle yerinde görülmüştür.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin reddine, Vergi Mahkemesi'nin kararının yazılı gerekçe ile onanmasına, oybirliğiyle karar verildi.

17 Kasım 2014 Pazartesi

İş güvenliğinde tedbir var devrim yok

 İş güvenliğinde tedbir var devrim yok
2014 yılı iş kazaları yönünden şimdiden tarihe geçmiş durumda. Soma'da es geçtiğimiz yapısal sorunlar, 10 işçimizi kaybettiğimiz asansör kazası ve son olarak Ermenek faciasıyla yüzümüze çarpıldı. Haliyle Davutoğlu Hükümeti'nin ilk gündem maddesi, iş sağlığı ve güvenliğinde alınması gereken önlemlerdi. İki aylık çalışma sonucu belirlenen yol haritası nihayet dün kamuoyuyla paylaşıldı. Önlemler paketini genel olarak değerlendirdiğimizde "Yetmez ama evet" diyebiliriz.
Mesleki eğitim geliyor: Yol haritasının esasını 2.7 milyon işçi için mesleki yeterlilik şartı getirilmesi oluşturuyor. Ayrıca meslek okullarında iş güvenliği eğitimlerinin konulması da olumlu bir adım.
Yapı denetimin kendisi sorunlu: Pakette yer alan bir diğer önlem, yapı denetim firmalarına iş güvenliği sorumluluğu da yüklenmesi. Böylece inşaat sektöründeki kazaların önüne geçilmeye çalışılacak. Fakat yapı denetim sektörü zaten kendisi problemliyken, bir başka problemin ortağı olması ne kadar sağlıklı sonuç verir, bilemiyoruz.
Ödül-ceza dengesi: Şimdiye kadar sadece işvereni cezalandırma odaklı sistemde, bundan sonra ödül de olacak. Kazasız işyerlerine prim indirimi yapılacak. Cezaların işyeri büyüklüğüne göre artırılıyor olması da olumlu bir adım. Ayrıca ölümlü kazalarda 2 yıl kamu ihalelerinden mahrumiyet verilebilecek.
Taşerona devam: Özellikle madenlerdeki kazaların başlıca nedeni olan rödevans ve taşeron sistemi aynen devam edecek. Fakat rödevans süresi 15 yıldan az olamazken, üretim ve kapasite zorlaması engellenecek.
Özel sigorta denetimi: Kömür madenlerinde işçiler için hayat sigortası şartı getirilecek. Böylece sigorta şirketlerinin de madenlerde denetim yapması sağlanacak. Bu düzenlemeyle bir anlamda devlet sigorta şirketlerine, "Biz bu denetimi yapamıyoruz, gelin siz yapın" demiş oluyor.
Maden sektörü merkezde: Açıklanan paketin büyük kısmını madenlere yönelik düzenlemeler oluşturuyor. Ruhsatlardan denetime, işletmeden personel kapasitesine kadar mevzuat tamamen elden geçirilmiş olacak.
Genel olarak değerlendirildiğinde, açıklanan iş sağlığı ve güvenliği paketinin çalışma hayatının genelini kapsamaktan çok maden sektörüne yoğunlaştığı görülüyor. Evet, Türkiye olarak son zamanlarda toplu ölümleri maden sektöründe yaşadık fakat diğer pek çok sektörde de her gün birer ikişer işçimizi kaybediyoruz. En önemli başlık olan denetim konusunda da maalesef açıklanan paket radikal tedbirler içermiyor. Yapı denetimi ve sigorta şirketlerine denetimin havale edilmesi, devletin sorumluluğunu kaldırmıyor. Madenlerde taşeronlaşma, sendikasızlık, iş güvenliği personelinin işverenin emrinde olması ve kamu denetim elemanlarının bağımsızlık/özlük sorunları aynen devam edecek. Dolayısıyla açıklanan yol haritası soruna köklü çözüm üretmekten çok sorunu farklı paydaşlara dağıtma anlayışını yansıtıyor.
Sadettin Orhan
http://www.bugun.com.tr/is-guvenliginde-tedbir-var-devrim-yok-yazisi-1345982

İlaç Şirketlerine Özel Dönem Sonu Envanter İşlemleri

İlaç Şirketlerine Özel Dönem Sonu Envanter İşlemleri
Vadeli çekler için reeskont hesaplanması artık mümkün
3167 sayılı Kanunda yapılan bir düzenlemeyle 28.02.2009 tarihinden 31.12.2009'a kadar uygulanmak üzere, çekin üzerinde yazılı keşide tarihinden önce ödenmek için muhatap bankaya ibrazının geçersiz olduğu kabul edilmiştir. Bu düzenleme 5941 sayılı Kanunla 31.12.2011 tarihine, sonra da 6273 sayılı Kanunla 31.12.2017 tarihine kadar geçerli hâle getirilmiştir.
Böylece kısa bir dönem için geçici mahiyette ihdas edilen kural, bilahare yapılan iki düzenleme ile 31.12.2017 tarihine kadar geçerli hâle getirilmiştir.
Bu düzenlemeyle birlikte 30 Nisan 2013 tarih VUK-64/2013-9/ Vadeli Çeklerde Reeskont Uygulaması-2 numaralı sirkülerle Bakanlık vadeli çekler değerleme gününde vadesi gelmemiş senede bağlı alacak ve borçlar için uygulanması öngörülen reeskont uygulamasından yararlanması mümkün hale getirilmiştir.
Bu çerçevede VUK'nun 281 ve 285'inci maddeleri kapsamında, vadeli alınan ve verilen çekler reeskonta tabi tutulmak üzere değerleme günün kıymetine getirilebilmektedir. Çeklerin üzerinde bir faiz oranı olmamasından dolayı T.C. Merkez Bankasının resmi iskonto oranı (bu oran avans işlemlerinde uygulanacak olan %11.75'tir) kullanılarak hesaplama yapılabilecektir. Reeskont hesaplama formülü aşağıdaki gibidir;
 
Reeskont Tutarı =Çek Tutarı x Faiz Oranı x Vade
360
 
Reeskont hesaplanması mükellefin tercihine bırakılmıştır, ancak hesaplanmasına karar verilirse tüm alınan ve verilen çekler için hesaplama yapılmalıdır. Bilançoda vadeli verilen çekler de varsa sadece alınan vadeli çekler için reeskont hesaplanamaz.
Tahsili şüpheli hale gelen alacaklar için karşılık ayrılması
Dönem sonu itibariyle tahsilatında zorluk yaşanan ticari alacaklar için eğer hukuki bir takip başlatılmışsa ya da dönem sonuna kadar başlatılacaksa aşağıdaki düzenlemeye göre karşılık ayrılmak suretiyle bu alacaklar matrahtan indirilebilir gider olarak dikkate alınabilecektir.
VUK' nun 323'üncü maddesine göre, ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla;
1- Dava veya icra safhasında bulunan alacaklar,
2- Yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar
şüpheli alacak sayılır.
Yukarıda yazılı şüpheli alacaklar için değerleme gününün tasarruf değerine göre pasifte karşılık ayrılabilir. Anlaşılacağı üzere böyle bir karşılık ayırıp gider yazılması kanuni bir zorunluluk değil mükellefin tercihine bırakılmıştır.
Ancak ayrılmasına karar verilirse bu karşılığın hangi alacaklara ait olduğu karşılık hesabında gösterilir. Teminatlı alacaklarda bu karşılık teminattan geri kalan miktara isabet eden tutar için dikkate alınır.
Bir alacak menkul rehni veya gayrimenkul ipoteği şeklinde ayni bir teminata bağlanmış ise bu alacak için karşılık ayrılması mümkün değildir. Ayrıca kefalete bağlı alacaklarda teminatlı alacak olarak kabul görmektedir. Karşılık ayrılacak alacak kısmen teminatlı ise, alacağın teminatsız kısmına karşılık ayrılması gerekir. Şüpheli alacakların sonradan tahsil edilen miktarları tahsil edildikleri dönemde kar-zarar hesabına intikal ettirilir.
Bu çerçevede alıcılardan tahsilatlarda bir zorluk yaşanıyorsa, vadesinde tahsilat yapılamıyorsa, bu alacaklar için hukuki sürecin başlatılmak suretiyle yukarıda belirtilen esaslar çerçevesinde karşılık ayrılmak suretiyle gider kaydedilebilmektedir. Avukatlarınızdan 2014 yılı içinde dava icra safhasına gelmiş alacak takibi olup olmadığının teyit edilmesi bu aşamada çok faydalı olacaktır.
Burada önemle dikkat edilmesi gereken husus alacağın karşılık ayrıldığı yıl mutlaka alacağın dava icra aşamasına geldiği yıl olmasıdır. Dönem atlaması halinde ileriki yıllarda bu karşılığın gider yazılması mümkün olmayacaktır.
Değersiz Alacakların tespit edilmesi
VUK'nun 322'inci maddesine göre kazaî bir hükme veya kanaat verici bir vesikaya göre tahsiline artık imkan kalmayan alacaklar değersiz alacaktır.
Değersiz alacaklar, bu mahiyete girdikleri tarihte tasarruf değerlerini kaybederler ve mukayyet kıymetleriyle yani muhasebe kayıtlarında gösterilen değerle zarara geçirilerek yok edilirler.
Kanun maddesinde belirtilen kazaî bir hükümden anlaşılması gereken, alacak hakkında kanun yollarına başvurulmuş, icra takiplerinin yapılmış bu müracaat ve takipler sonunda, alacağın ödenemeyeceği yargıç kararı ile tespit edilmiş olmasıdır.
Borçlunun borcunu ödeyemediğini gösteren aciz vesikası oluşan içtihat çerçevesinde alacağın değersiz hale gelmesine yeterli değildir.
Stok sayımlarının yapılması- Sayım sonucu noksanlık ve fazlalıkların muhasebeleştirilmesi
VUK kapsamında envanter çıkarmak
VUK'nun 186'ncı maddesi gereğince işletmelerin envanter çıkarmaları gereklidir. Kanun maddesinde "envanter çıkarmak" bilanço günündeki mevcutları, alacakları ve borçları saymak, ölçmek, tartmak ve değerlemek suretiyle kesin bir şekilde ve müfredatlı olarak tespit etmek olarak tanımlanmıştır. Mevcutlar, alacaklar ve borçlar işletmeye dahil iktisadi kıymet oldukları ifade edilmiştir.
Yine aynı kanunun 188'inci maddesinde envanterin nasıl çıkaracağı anlatılmıştır. Buna göre; işlerinde geniş ölçüde ve çeşitli mal kullanan büyük müesseseler envanterlerini listeler halinde tanzim edebilecekleri ifade edilmiştir. Bu takdirde envanter listelerinin:
  1. Sayfa üzerinden numaralanarak sıralanması;
  2. Envanterin tanzim tarihine göre tarihlenmesi;
  3. Envanter çıkaran memur ile teşebbüs sahibi veya vekili tarafından imzalanması;
  4. Aynen envanter defteri gibi saklanması;
şarttır.
Yukarıdaki esaslara göre envanter listeleri tanzim eden mükellefler envanter defterine listeler muhteviyatını icmalen kaydederler.
Stok sayımları
Bu düzenleme çerçevesinde yapılan stok sayımları sonucunda eğer varsa ortaya çıkan stok sayım noksanlık ve fazlalıklarının sebepleri araştırılmalıdır. Bu süreç içinde söz konusu farklar ilgili stok sayım noksanlık fazlalık hesaplarında (Tek Düzen Hesap Planı 197/397 hesaplar) takip edilmelidir. Farkların sebebi bulunamıyorsa bu tutarlar ilgili gelir/gider hesaplarıyla ilişkilendirilerek sonuç hesaplarına intikal ettirilmelidir.
Stok sayım fazlalıkları vergilendirilebilecek gelir kaydedilirken, sebebi bilinmeyen noksanlıklar Kanunen Kabul Edilmeyen Gider (KKEG) olarak dikkate alınacaktır.
KDVK' nun 30'uncu maddesinin (c) ve (d) bentleri kapsamında zayi olan mallara ait KDV tutarlarının indirimine müsaade edilmemiştir. Dolayısıyla, bu stoklarla ilgili alımda yada imalatında yüklenilen KDV tutarının da indirim konusu yapılmayıp noksanlığın tespit edildiği dönem KDV beyannamesinde ilave edilecek KDV satırına yazılmak suretiyle düzeltilmelidir. Bu düzeltilen KDV tutarı da KKEG olarak dikkate alınması gereklidir.
Miadı dolan ilaçların imhası
Miadı dolan, kullanılamaz durumda olan ilaçların ve ham maddeleriyle ambalaj malzemelerinin fiziki imhası sektörün alışılmış, genel kabul görmüş işlemlerinden birisi haline gelmiştir. Bu imha sürecini aşağıda başlıklar halinde sıralayıp, bu bültenimizde detay bilgi verme ihtiyacı duymuyoruz.
- Bilirkişi Raporu- Eczacılık Fakültesi
- Vergi Dairesi Tespit Tutanağı
- Nakliye öncesi Noter Tasdiki/Mühürleme
- İZAYDAŞ/ Teslim Tutanağı
- İZAYDAŞ malların İmha Edildiğine Dair İmha Raporu
- Takdir Komisyonuna Başvuru (VUK267)
- Takdir Komisyonu Kararı (TKK)
Söz konusu süreç sonrasında imha edilen mallar maliyet bedelleri üzerinden gider kaydedilir (şimdiye kadar alınan kararlardan yola çıkarak bu süreç sonucunda alınan takdir komisyonu kararında ilgili ilaçları, hammaddelerin ve ambalaj malzemelerinin değerinin sıfır "0" olarak tespit edildiğini dikkate alıyoruz).
Ancak BMVDB' nın muktezaları çerçevesinde bu giderin TKK alındığı tarih itibariyle matrahtan indirim konusu yapılabileceğini hatırlatmak isteriz. Bu görüşe katılmamakla birlikte ileride bir ihtilaf olmaması açısından İdarenin görüşü yönünde işlem yapılması değerlendirmeye alınmalıdır.
Buna ilaveten fiili imha tarihiyle TKK tarihinin arasında zaman farkı olması halinde ilgili imha edilen mallara ait evvelce indirim konusu yapılan yüklenilen KDV tutarının imha tarihi itibariyle düzeltilmesi gerektiği yine BMVDB'nın özelgelerinde özellikle belirtilmiş olduğunu hatırlatmak isteriz.
Söz konusu düzeltilen KDV tutarı KDVK' nun 58'inci Maddesinin tersi anlamından yola çıkarak (mefhumu muhalifinden), miadı dolan malların imhasının KV ve GVK kapsamında gider olarak dikkate alınmasından dolayı bu düzeltilen KDV tutarının da gider olarak dikkate alınması gereklidir.
Ruhsatlandırma maliyetlerinin aktifleştirilmesi ve amortismanı
Sağlık Bakanlığına başvuruda bulunulan orijinal ilaç ruhsat alımları için katlanılan muhtelif harcamaların süreç içinde yapılmakta olan yatırımlar içinde takip edilmesi ve ruhsat alımından sonra da "Haklar" hesabında aktifleştirilmesi gereklidir. Bu aktifleştirilen Ruhsat harcamalarının 15 yılı içinde amortisman yoluyla itfa edilmesi gereklidir.
İlaç şirketlerinin kendi bünyelerindeki laboratuvarlarda geliştirilen ilaçlar için yapılan tüm araştırma-geliştirme çalışmaları ve ruhsat harcamaları da aynı şekilde aktifleştirilecek ancak bu aktifleştirilen hakların 15 yıl değil 5 yılda amortisman yoluyla gider yazılması gerekecektir.
Tüm bu harcamaların ruhsat aşamasına gelene kadarki sürecinde yapılmakta olan yatırımlar hesabında takip edilmesi ve ortaya bir gayrı maddi hak çıkmasıyla birlikte ilgili haklar hesabına alınarak amortisman ayrılmaya başlanılması önem arz etmektedir.
2013 yılı iade alınabilecek KDV tutarının Kasım 2014 KDV beyanında ilgili satırda beyan edilmesi
KDV Kanunun 29'uncu maddesi gereğince, bir vergilendirme döneminde indirilecek katma değer vergisi toplamı, mükellefin vergiye tâbi işlemleri dolayısıyla hesaplanan katma değer vergisi toplamından fazla olduğu takdirde, aradaki fark sonraki dönemlere devreder ve iade edilmez.
Ancak Bakanlar Kurulu tarafından vergi nispeti indirilen teslim (ilaç, etkin maddeler ve etkin madde imalatından kullanılan hammaddeler) ve hizmetlerle ilgili olup, teslim ve hizmetin gerçekleştiği vergilendirme döneminde indirilemeyen ve tutarı Bakanlar Kurulunca tespit edilecek sınırı aşan vergi, bu mükelleflerin aşağıda sayılan borçlarına mahsup edilir;
1- Vergi ve sosyal sigorta prim borçları
2- Genel ve katma bütçeli idareler ile belediyelere olan borçlarına
3- Döner sermayeli kuruluşlar ile sermayesinin % 51'i veya daha fazlası kamuya ait olan veya özelleştirme kapsamında bulunan işletmeler ile organize sanayi bölgelerinden temin ettikleri mal ve hizmet bedellerine ilişkin borçlarına
Yılı içinde mahsuben iade edilemeyen vergi izleyen yıl içinde talep edilmesi şartıyla nakden veya mükellefin yukarıda sayılan borçlarına mahsuben iade edilir.
Kanun maddesi Maliye Bakanlığına bu fıkranın uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye yetki de vermiştir.
Maliye Bakanlığı kanundan gelen bu yetkisini kullanarak KDV iadesinin usul ve esaslarını belirlemiş ve tebliğle ilan etmiştir.
Bu iade detayına girmeden yılı içinde mahsup etmek suretiyle iade alınamayan "İade Alınabilecek KDV" tutarı en geç takip eden yılın Kasım dönemi beyannamesinde beyan edilmek suretiyle iade işlemleri için gerekli çalışmalara başlanabilir.
Söz konusu beyan ve süresi geçmesi halinde Vergi Dairelerinin iade taleplerini yerine getirmediklerini hatırlatmak isteriz. Bu çerçevede içinde bulunduğumuz Kasım ayı KDV beyannamesinde en geç 24 Aralık 2014 tarihine kadar 2013 yılı iade alınabilecek KDV tutarının beyan edilmesi gereklidir.
Ortaktan alınan borçlar için örtülü sermaye hesaplaması
KVK' nun 12'nci maddesinde yapılan düzenlemeyle 2006 yılından geçerli olmak üzere kurumların, ortaklarından veya ortaklarla ilişkili olan kişilerden doğrudan veya dolaylı olarak temin ederek işletmede kullandıkları borçların, hesap dönemi içinde herhangi bir tarihte kurumun öz sermayesinin üç katını aşan kısmı, ilgili hesap dönemi için örtülü sermaye sayılır. Öz sermaye, kurumun Vergi Usul Kanunu uyarınca tespit edilmiş hesap dönemi başındaki öz sermayesini ifade etmektedir.
Örtülü sermaye tutarının hesaplanması
2014 yılı için 31.12.2003 tarihli bilançonun özkaynak tutarının 3 katı hesaplanmak suretiyle yıl içindeki ilişkili şahıs yada kuruman alınan borçların toplamı için örtülü sermaye sınırını aşan tutar olup olmadığı analiz edilmelidir.
VUK' nun 192'nci maddesinde Öz sermaye "bilançodaki aktif toplamı ile borçlar arasındaki fark" olarak tanımlanmıştır. Ayrıca Tek Düzek Hesap Planı açıklamalarında da Özkaynaklar "işletme sahip veya ortaklarının bilanço tarihinde işletmeye yapmış oldukları sermaye yatırımlarının tutarını gösteren ödenmiş sermaye ile, Sermaye Yedekleri, Kâr Yedekleri, Geçmiş Yıllar Kârları ve Geçmiş Yıllar Zararları ve Dönemin Net Kâr veya Zararı" olarak tanımlanmıştır.
Yukarıda belirtilen karşılaştırma sırasında, sadece ilişkili şirketlere finansman temin eden kredi şirketlerinden yapılan borçlanmalar hariç olmak üzere, ana faaliyet konusuna uygun olarak faaliyette bulunan ve ortak veya ortakla ilişkili kişi sayılan banka veya benzeri kredi kurumlarından yapılan borçlanmalar % 50 oranında dikkate alınır.
Ortakla ilişkili kişinin tespit edilmesi
Bu maddenin uygulanmasında önemli bir nokta olarak, "Ortakla ilişkili kişi" ortağın doğrudan veya dolaylı olarak en az % 10 oranında ortağı olduğu veya en az bu oranda oy veya kâr payı hakkına sahip olduğu bir kurumu ifade etmektedir.
Ayrıca doğrudan veya dolaylı olarak, ortağın veya ortakla ilişkili bu kurumun sermayesinin, oy veya kâr payı hakkına sahip hisselerinin en az % 10'unu elinde bulunduran bir gerçek kişi veya kurumu da ifade etmektedir.
Bu çerçevede borç alınan ortağın ortaklık payının doğru bir şekilde hesaplanması önem arz etmektedir. Eğer %10'un altında bir ortaklık söz konusu olması halinde borçlanmanın örtülü sermaye açısından dikkate alınmaması gereklidir.
Örtülü sermaye sayılmayacak olan borçlanmalar
Kanun maddesinde örtülü sermaye olmayacak borçlanmalar da sıralanmıştır, bunlardan sadece İlaç sektörünü yakından ilgilendirecek iki uygulama aşağıda yer almıştır;
  1. a) Kurumların ortaklarının veya ortaklarla ilişkili kişilerin sağladığı gayrinakdî teminatlar karşılığında üçüncü kişilerden yapılan borçlanmalar.
  2. b) Kurumların iştiraklerinin, ortaklarının veya ortaklarla ilişkili kişilerin, banka ve finans kurumlarından ya da sermaye piyasalarından temin ederek aynı şartlarla kısmen veya tamamen kullandırdığı borçlanmalar.
Genelde uygulamada görülen kredibilitesi yüksek olan şirket finans piyasasından uygun şartlarda kredi buluyor ve grup şirketlerine bu krediyi kullandırabiliyor. Bu uygulama grup şirketlerinin oluşturduğu sinerji ve ekonomik avantajlardan maksimum seviyede yararlanmak açısından çok sık karşılaşılmaktadır. Kanun yapıcı bu uygulamaya vergisel bir yükle mani olmayarak çok olumlu bir düzenleme yapmıştır.
Ancak vergi inceleme elemanlarının kredibilitesi yüksek olan şirketin bu yaptığı işle ilgili grup şirketinden transfer fiyatlandırması mevzuatına uygun bir ücret alması gerektiğini ileri sürüdüğünü hatırlatmak isteriz.
Örtülü sermaye üzerinden hesaplanan finansman giderlerinin vergisel sonuçları
Örtülü sermaye üzerinden kur farkı hariç, faiz ve benzeri ödemeler veya hesaplanan tutarlar, Gelir ve Kurumlar Vergisi kanunlarının uygulanmasında, gerek borç alan gerekse borç veren nezdinde, örtülü sermaye şartlarının gerçekleştiği hesap döneminin son günü itibarıyla dağıtılmış kâr payı veya dar mükellefler için ana merkeze aktarılan tutar sayılır.
Bu çerçevede hesap dönemi takvim yılı olan şirketlerde 31 Aralık, özel hesap dönemine tabi olan şirketlerde de hesap döneminin son günü itibariyle örtülü sermaye üzerinden hesaplanan veya ödenen faiz ve benzeri tutarlar kar dağıtımı sayılacaktır.
Burada dikkat edilmesi gereken husus, eğer yıl içinde ödenen ve hesaplanan faizler üzerinden KVK 30/(1)-ça-iv maddesi kapsamında %10 olarak hesaplanmış stopaj kesintisi varsa bu tutarların dönem sonu itibariyle kar dağıtımı olarak dikkate alındığı için stopaj oranının %15 olarak düzeltilmesi gereklidir.
Ayrıca örtülü sermayeye isabet eden finansman giderlerinin tamamı KKEG olarak dikkate alınacaktır.
kaynak: pwc
https://www.vergiportali.com/Content.aspx?Type=BulletinD&Id=4224

Blog Arşivi